









ARGE Danışmanlık 30. Yıl – HBR
ARGE Danışmanlık’ın 30. yılı için Harvard Business Review (HBR) webinar düzenledi. Panele Avrupa Kalite Vakfı CEO’su, Değer Raporlama Vakfı Direktörü ve ARGE kurucusu Dr. Argüden katıldı.
Dr. Argüden, BM Genel Kurulu’nda iyi yönetişim çağrısı yaptı…
Konuşma metni için tıklayınız.
Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde “İş Dünyası: Daha İyi Bir Dünya için İtici Güç” adlı konferans gerçekleştirildi.
“İş Dünyası: Daha İyi Bir Dünya için İtici Güç Konferansı” kapsamında Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde düzenlenen toplantıda konuşan UN Global Compact Ulusal Ağlar Dünya Başkanı ve Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, “Güven, iyi yönetişimin özü ve sürdürülebilir kalkınmanın da temelidir. Daha iyi ve sürdürülebilir bir gelecek için tüm kurumlar iyi yönetişim ve işbirlikleri geliştirme konusunda sorumluluk üstlenmelidir” dedi.
BM Genel Kurul oturumunda BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, BM Genel Kurul Başkanı Sam K. Kutesa, Nestle CEO’su Paul Bulcke, Unilever CEO’su Paul Polman, Sinopec CEO’su Fu Chengyu gibi küresel liderler de birer konuşma yaparak iş dünyası ve sivil toplum liderlerini evrensel sorunların çözümü için Birleşmiş Milletler ile işbirliğine çağırdılar.
UN Global Compact girişiminin 15. yılını doldurması vesilesiyle düzenlenen konferansta iş dünyası ve sivil toplum BM’de bir araya gelerek evrensel sorunların aşılmasında özel sektörün rolünü değerlendirdi ve örnek uygulamaları paylaştı.
Dünya Gazetesi, 26.06.2015
ARGE Danışmanlık, Dünyada Bir İlke İmza Attı
Yönetim Uygulamalarında Referans İki Uluslararası Örgüt Tarafından Gelişim Ortağı Seçilen
Dünyadaki İlk ve Tek Şirket Oldu
Hakan Kilitçioğlu, Pınar ılgaz, Dr. Yılmaz Argüden, Aylin Tuncer, Dr. Erkin Erimez, Burak Erşahin
Yönetim danışmanlığı alanında Türkiye’nin dünyada en iyi tanınan markası ARGE Danışmanlık, 30’uncu kuruluş yılına bir ilke daha imza atarak giriyor. 1991 yılında kurulan ve yaklaşık 30 yıldır yürüttüğü küresel çalışmalarla Türkiye’den dünyaya entelektüel katkı sunan ARGE, uluslararası alanda faaliyet gösteren iki önemli örgütün birden resmi Gelişim Ortağı oldu. ARGE Danışmanlık ’ın Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı (EFQM) ve Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi’nin (IIRC) Gelişim Ortağı seçildiği, her iki kurumun resmi web sitesinden duyuruldu.
2021’de 30’uncu kuruluş yıldönümünü kutlamaya hazırlanan yönetim danışmanlığı şirketi ARGE, güven temelli bir dünyanın inşasına öncülük eden iki önemli uluslararası kurumun Türkiye’deki ‘Gelişim Ortağı’ seçildi. ARGE Danışmanlık hem Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı hem de Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) tarafından ‘Gelişim Ortağı’ seçilen dünyadaki ilk danışmanlık şirketi olarak yönetim tarihine adını yazdırdı.
1991 yılında açıklanan ilk EFQM modeli ile dünyada pek çok kurumun kalite yolculuğuna liderlik eden Avrupa Kalite Yönetim Vakfı‘nın 2020 yılı itibariyle güncellenen yeni modelinin yayılımında ARGE Danışmanlık, EFQM resmi Gelişim Ortağı olarak duyuruldu. Ulusal Kalite Hareketi’ne sağladığı öncü katkılarla Türkiye’de kalite anlayışının yaygınlaşmasında ve birçok müşterisinin Avrupa Kalite Ödülü kazanmasında sorumluluk üstlenen ARGE Danışmanlık EFQM çalışmalarına sağladığı katkılar ile tanınıyor. Senelerdir EFQM Baş Denetçiliği de yapan ARGE ortaklarından Hakan Kilitçioğlu, EFQM 2020 Modelinin gelişimine katkı sağlayan uluslararası çalışma grubunda Türkiye’den tek temsilci olarak görev üstlenmişti.
EFQM’in yanı sıra entegre düşünce öğretisinin küresel örgütü Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi’nin de Türkiye’deki ilk ve tek lisanslı Eğitim ve Gelişim Ortağı olan ARGE tam 30 yıldır Türkiye’den dünyaya, daha iyi yönetilen kurumlar ve daha güven dolu bir dünya için entelektüel katkı sunuyor. ARGE Danışmanlık, aldıkları bu iki lisans ile birlikte iş dünyasına, yerel yönetimlere ve daha iyi bir dünya idealiyle faaliyet göstermek isteyen her türlü kuruma yönetim kalitesini artırmalarına ve entegre düşünceyi benimsemelerine destek olacak modelleri sunuyor.
Dr. Yılmaz Argüden: ‘’Yönetim kalitesi ve entegre düşünce anlayışını benimsemek şirketlerimize dünyada rekabet üstünlüğü sağlıyor.’’
Dr. Yılmaz Argüden, şu açıklamayı yaptı: ‘’Yönetim kalitesi ve entegre düşünce anlayışını benimsemek dünyada rekabet için şirketlere kritik katkılar sağlıyor. Biz ARGE Danışmanlık olarak 30 yıldır yönetim alanında küresel gelişimlere fikri katkı sağlayarak ülkemizi dünyada temsil etmekten onur duyuyoruz. Aynı zamanda, birlikte çalıştığımız müşterilerimizin bu yönetim anlayışlarını uygulamaya almalarına destek olarak ülke ekonomisine de katkı sunuyoruz. Uluslararası örgütlerde aktif rol alıyoruz, ülkemizi bu alanda gururla temsil ediyoruz. Son 30 yılda dünyada yönetişimle ilgili birçok kavramsal gelişmenin fikri liderlerinden birisi de ARGE Danışmanlık oldu. 2014 yılında kurduğumuz Argüden Yönetişim Akademisi, geliştirdiği modeller ile OECD, Dünya Bankası, G20, Avrupa Konseyi gibi kurumlar tarafından öncü ve ufuk açıcı çalışmalar gerçekleştiren bir Vakıf olarak tanınıyor. Dünyamızın ve kurumların sürdürülebilirliği ile ilgili hayati önem taşıyan kavramların ve literatürün oluşumuna destek vererek, ülkemizi bu alanlarda temsil etmeyi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Aldığımız lisanslarla birlikte müşterilerimizin gelişim ve dönüşümlerini destekleme çalışmalarımız yepyeni bir boyut kazanacak. Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı’nın 2020’de devreye aldığı yeni kalite yönetimi anlayışı ile Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi’nin (IIRC) entegre düşünce anlayışının birbirini tamamladığını, desteklediğini ve uygulamalarda kolaylık sağladığını ortaya koyan modelimizin şirketlerin sürdürülebilir başarı arayışlarında yol gösterici olacağını düşünüyoruz. Bu iki yaklaşımı ARGE uzmanlığında bir araya getirerek, dünyanın içinde bulunduğu bu dönemde kapitalizmin açmazlarına çözüm olacak bir model olarak dünyaya anlatmaya gayret edeceğiz. 30 yılımızda bu modeli kitaplaştırarak Türkiye’den dünya literatürüne yenilikçi bir katkı daha yapmayı hedefliyoruz.’’
30 yıldır yönetim ve yönetişim alanında Türkiye’yi dünyada başarıyla temsil ediyor
‘Yaşam kalitesi ancak yönetim kalitesi ile artar’ felsefesiyle 1991 yılında kurulan ve ‘Düşünce eylemin temelidir’ anlayışı doğrultusunda yönetim ve yönetişim alanında dünyada sayılı kuruluşlar arasına girmeyi başaran ARGE Danışmanlık, bugüne kadar strateji, kalite, yönetişim, sürdürülebilirlik ve entegre düşünce alanlarında pek çok öncü projeye imza attı. ARGE Danışmanlık; kurulduğu ilk günden itibaren haftada bir iş gününü kamu yararına gönüllü çalışmalara ayırmayı taahhüt etti ve uyguladı. ARGE, yürüttüğü etkili kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları ile Avrupa’ya örnek En İyi 3 Şirket arasına girerek Avrupa Parlamentosu’nda ‘Geleceği Şekillendirme Ödülü’nü’ aldı. 2002 yılında Global Compact’ı imzalayan ilk Türk şirketi olan ARGE UN Global Compact Ulusal Ağlarının gelişimine ve OECD, IFC, B20 gibi küresel kurumların geliştirdiği öneri ve standartlara sağladığı entelektüel katkılar ile dünyada tanınıyor. 2015 yılında Yönetişim ve Sürdürülebilirlik konularında B20 Bilgi Ortağı seçilerek küresel gelişmelere entelektüel katkı sunan Türk şirketi olarak öne çıkan ARGE Danışmanlık, Türkçe ve İngilizce olarak yayınladığı kitap ve raporlarla iş dünyasında yerel ve küresel ölçekte öğrenme platformu oluşturdu. Kurduğu Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı, gerçekleştirdiği Belediye Yönetişim Karnesi©, Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi© gibi küresel öğrenme hızını artıracak çalışmalar ve iyi yönetişim kavramını 7’den 77’ye yaymak için geliştirdiği ‘Öğrenen Çocuk, Sorumlu Birey’ ve ‘Yönetişim 101 Gençlik Ağı’ gibi projelerle bu konuda dünyada fikir önderi düşünce merkezleri arasında değerlendiriliyor.
ARGE Danışmanlık 25 Yaşında
Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirket ile 1000’den fazla yönetim danışmanlığı projesi gerçekleştiren ARGE Danışmanlık 25. yılını kutluyor.
ARGE Danışmanlık 25. yılını 26 Eylül 2016 Pazartesi günü Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da kutluyor.
İş dünyasının duayen isimlerinden Can Kıraç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan ve TIRSAN ve UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu gibi önemli isimler konuşmacı olarak katılacak.
Ayrıca, 25. yıl buluşmasında ARGE Kurucu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in moderatörlüğünde iş dünyasının isimleriyle söyleşi düzenlenecek. Söyleşiye Royal Dutch/Shell Grubu Başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi Eş Başkanlığı ve Global Compact Vakfı Başkanlığı gibi küresel deneyimlere sahip ünlü İngiliz iş adamı Sir Mark Moody Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King katılacak.
Hakan Kilitçioğlu, Pınar Ilgaz, Dr. Argüden, Aylin Tuncer, Dr. Erkin Erimez ve Burak Erşahin
Hürriyet, 26.09.2016
ARGE Danışmanlık çeyrek asrı dünya çapında isimlerle kutladı
Çeyrek asrı geride bırakan Türk yönetim danışmanlığı şirketi, 26 Eylül günü dünyadan ve Türkiye’den önemli isimlerin katılımıyla Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da 25. Yılını kutladı.
Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirket ile 1000’den fazla yönetim danışmanlığı projesi gerçekleştiren ARGE Danışmanlık 25. yılını kutladı. Yönetişim ve sorumlu liderlik konularında önemli mesajların verildiği 25. Yıl buluşmasında Can Kıraç, Tuncay Özilhan, Çetin Nuhoğlu, Sir Mark Moody Stuart ve Mervyn E. King gibi önemli isimler yer aldı.
Dünyada en iyi tanınan Türk danışmanlık şirketi ARGE Danışmanlık, 25. Yılına girdi.
Buluşmada, iş dünyasının duayen ismi Can Kıraç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Tırsan ve UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu, Royal Dutch/Shell Grubu Başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi Eş Başkanlığı ve Global Compact Vakfı Başkanlığı gibi küresel deneyimlere sahip ünlü İngiliz iş adamı Sir Mark Moody Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Uluslararası Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King konuşmalarıyla önemli mesajlar verdi.
Çetin Nuhoğlu, Tuncay Özilhan, Mervyn E. King, Dr. Argüden, Can Kıraç ve Sir Mark Moody Stuart
Yaşama kalite katmak
Günün açılış konuşmasını yapan ARGE Danışmanlık Kurucu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, “Yaşam kalitesi ancak yönetim kalitesini artırarak geliştirilebilir. Bu nedenle, strateji: doğru işi yapmak, kalite: işi doğru yapmak, kurumsallaşma: başarıyı sürdürülebilir kılmak ve iyi yönetişim: yönetim kalitesini geliştirecek iklim ve güven ortamı oluşturmak kritik önemdedir.” dedi.
Açılış konuşmasının ardından Can Kıraç, “Dr. Argüden Koç topluluğuna nice katkısının yanında Koç topluluğunun anayasasını belirleyerek Vehbi Koç’un imzasıyla yayımlanmasını sağlamıştır. Dr. Argüden geliştirdiği fikirlerle öncülük yapan bir isim. Aziz dostum Dr. Argüden’e en içten sevgilerimle teşekkür ediyorum diyerek sözü Tuncay Özilhan’a bıraktı. Tuncay Özilhan, ‘ARGE Danışmanlık’la uzun yıllar çeşitli projelerde birlikte çalıştık. İş dünyasının her zaman vizyoner ve dünyayı yakından takip eden uzmanların fikirlerine ihtiyacı var. Strateji, kalite ve kurumsallaşma alanlarında ARGE daima Anadolu Grubu’na değer kattı. 25 senelik bir faaliyet süresi istikrarın ve başarının eseridir. “Yaşama kalite katmak” misyonuyla ARGE’nin ulusal ve uluslararası alandaki başarılarını çok iyi biliyoruz ve çok değer veriyoruz. Bugün küresel literatüre geçmiş birçok başarıya imza atan ARGE’yi tebrik ediyor, nice 25 yıllar diliyorum” dedi.
İsabetli öngörüleriyle ve vizyonerliğiyle yol gösteren Dr. Argüden’e teşekkürlerini sunan Çetin Nuhoğlu, kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi’ne destek olmayı bir görev olarak bildiğini belirtti.
‘Dünyaya ne katabiliriz’
Dr. Argüden moderatörlüğünde, Sir Mark Moody Stuart ve Mervyn E. King ile yapılan söyleşide, liderlik anlayışı masaya yatırılarak, tüm paydaşları içeren sorumlu liderlik anlayışı ve ‘Dünyaya ne katabiliriz’ düşüncesini içselleştiren bir vizyona yönelmenin önemi vurgulandı. Dr. Argüden panelin kapanışında, ülke içinde yaşam kalitesinin yükselmesi için tüm kurumlarda iyi yönetişim yapılmasını ve Türkiye’nin yurt dışındaki algı yönetimi için ise yapılan tüm iletişimde ‘Republic of Türkiye’ söyleminin kullanılmasını önerdi.
Haberler.com, 27.09.2016
Kadıköy Belediyesi Dünyada İlk Entegre Rapor Çalışması Yapan Belediye Oldu
Kadıköy Belediyesi, planlanan hizmetlerin ne kadar yerine getirildiğinin, kamu kaynaklarının doğru kullanımını ölçümleyen “Entegre Raporlama” çalışması yapan dünyada ilk belediye oldu. Entegre Raporun açıklandığı toplantıda, 5 yıllık görev sürecini anlatan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, uzun süre ayakta alkışlandı.
Diğer Kamu Kurumlarına da Örnek Olacağına İnanıyorum
Entegre Raporunun sonuçlarının paylaşıldığı toplantıda konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Kadıköy’deki 5 yıllık hizmet sürecini anlattı. Kozyatağı Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, CHP Kadıköy Belediye Başkan adayı Şerdil Dara Odabaşı, CHP Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in yanı sıra gazeteciler, meclis üyeleri ve belediye çalışanları katıldı. Entegre Raporun sonuçlarını değerlendiren Nuhoğlu, “Kadıköy Belediyesi kamu kaynaklarının doğru kullanımını ölçen ‘Entegre Rapor’ uygulamasını devreye sokan dünyada ilk belediye oldu. Bu uygulamanın diğer kamu kurumlarına da örnek olacağına inanıyorum” dedi.
Entegre Rapor: Kadıköy Belediyesi Yurttaşlara Değer Yarattı
ARGE Danışmanlık desteği ile hazırlanan Entegre Raporda belediyelerin temel amacının insanların yaşam kalitesini artırmak olduğu düşüncesine odaklanıldı. Kadıköy nüfusu detaylı bir şekilde incelendi, nüfus ortak paydaları olan kümelere bölündü. Raporda Kadıköy Belediyesi’nin geçmiş dönem planlamaları, planların hayata geçirilmesi için yaptığı çalışmalar, çalışmalar sonucunda yarattığı değerler OECD’nin uluslararası iyi yaşam ölçüm metodu ile Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine göre değerlendirildi. Rapor, Kadıköy Belediyesi’nin sağlıklı yaşam, kültürel, sanatsal, bireysel ve sosyal alanlarda gelişim, karar alma süreçlerine katılım, çalışma fırsatları gelişimi gibi konularda yurttaşlara değer yarattığını ortaya koydu. ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Argüden “Türkiye’nin G20 Başkanlığı döneminde B20 Bilgi Ortağı olarak gündeme girmesini sağladığımız Entegre Raporlamanın, ilk belediye uygulamasının da Türkiye’den çıkması ülkemizde küresel düşüncenin güzel bir örneğidir.” dedi.
Nuhoğlu Ayakta Alkışlandı
2014-2019 yılları arasında görev yapan Aykurt Nuhoğlu, bu süreç içerisinde kamusal kaynakları doğru kullanarak hizmet verdiklerini anlattı. “Haydarpaşa Garı, Kalamış Yat Limanı, Meteoroloji arazisi, Kadıköy dolgu alanı, Merdivenköy arazisi, Kurbağalıdere gibi kamusal alanların kamunun kullanımında kalması için mücadele verdik. Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşları, Kadıköy Kent Konseyi ve yurttaşlarla birlikte hareket ederek Kadıköy’de kamusal alanları başarı ile savunduk. Gördük ki birlikte hareket edildiği zaman, Kadıköy’de hiçbir kamu arazisi satılmadı. Bu bir duruştur. Yerel yönetimin vatandaşı temsil ederken onun düşüncesini ve iradesini gözetmesi gerekiyor” diye konuştu. Nuhoğlu’nu konuşmasının ardından uzun süre ayakta alkışlandı.
Kaboğlu: bu Proje, Kamusallık Bilincinin Yayılmasına Öncü Olur
CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu ise kentli olma bilincine değinerek ‘Bu proje İstanbul’da ve diğer ilçelerde sahiplenilirse çok önemli bir işlev görür. Planlamaya katkıda bulunur. Kentli olma bilinci bizim oylarımızla seçtiğimiz kişilerin neleri planladıkları, ne yaptıkları ve bizimle birlikte hangi kararları aldıklarını bilmemizle mümkün olabilir. Bu proje kentli olma bilinci ve kentlilik hakkı açısından önemlidir. Kamusallık bilincinin Kadıköy’de ve Türkiye genelinde yayılmasına öncü olur’ diye konuştu.
Kadıköy, Temel Belediye Hizmetlerinden Fazlasını Bekliyor
Raporda, Kadıköy’de yaşayanların temel belediye hizmetlerinin ötesinde yaşam kalitesine değer katacak beklentilerini de yansıtıyor. Buna göre Kadıköy sınırları içinde yaşayanlar öncelikli olarak kültür, sanat, eğitim, yenilikçi çalışma ve iş ortamları, sosyal yardımlar gibi konularda da hizmet sunulmasını ve kendi yaşam alanları ile ilgili karar alma ve fikir geliştirme süreçlerine katılmak istiyorlar.
Borçsuz Belediye
Raporda Kadıköy Belediyesi’nin kaynak yapısı hakkında da veriler yer alıyor. Kadıköy Belediyesi’nin etkin ve güçlü bir kaynak yönetimi yaklaşımına sahip olduğu vurgulanan raporda çok fazla yatırım yapmasına ve geniş bir hizmet yelpazesinde sahip olmasına rağmen belediye faaliyetlerinin borçlanmadan yürütüldüğü belirtildi.
Kadıköy Yeni Açılan Kurumlarıyla Fark Yarattı
Raporda Kadıköy Belediyesi’nin hizmete soktuğu ve ilçenin gelişimine değer katan birimlere de yer verildi. Belediyenin Ekolojik Kreş, Alzheimer Merkezi, Afet Eğitim Parkı, İDEA, Karikatür Evi, Kadıköy Akademi gibi projeleri hizmette soktuğu belirtildi.
Kadıköy’ün Geleceği de Yer Aldı
Raporda Kadıköy’ün İstanbul’da yaşlı nüfusun en yoğun yaşadığı ilçelerden biri olduğu vurgulandı. Şehir planlarının, yolların, sosyal alanların ve imar düzenlemelerinin bu durumu dikkate alarak yapılması gereğine dikkat çeken raporda, yaşlılık ile birlikte artan sağlık sorunlarına yönelik Alzheimer Merkezi gibi tesislere daha fazla ihtiyaç duyulacağı belirtildi.
Kadıköy’de yaşayanların kendi yaşam alanları konusunda söz sahibi olmak istediklerinin vurgulandığı raporda, paydaşlar ile kurulacak güçlü ilişkilerin hizmet kalitesinin sürekliliğini sağlayacağı belirtildi.
Küresel bir sorun olan iklim değişikliği ile mücadelede Kadıköy ölçeğinde de adımlar atılmasının önemine işaret edilen raporda, imar planları yapılırken, hava akımını sağlayacak tasarımların hem yaz sıcaklarının daha az hissedilmesini, hem de enerji tasarrufunu sağlayabileceği hatırlatıldı.
Özel Sektörde Gönüllülük
Dr. Yılmaz Argüden, BinYaprak tarafından çekilen videoda özel sektörde gönüllülüğün önemini anlatıyor.
Bir Musibet Bin Nasihatten İyidir
Pandemide 14 ayı geride bıraktık. Tüm sektörlerde kurallar değişiyor. Bu değişim ekonomiye ve sosyal yaşama yansıyor. Stratejik analiz konusunda ülkemizin önde gelen isimlerinden ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı, Dr. Yılmaz Argüden ile bu değişim hakkında sohbet ettik.
“Geçmişteki deneyim ve tüm uyarılara rağmen, insanlar kadar devletler ve şirketler de bu salgına hazırlıksız yakalandı. Küresel sorunlarla baş edebilmek, küresel çaba gerektirir.” diyen Argüden, daha mutlu bir dünya için neler olması gerektiğini anlattı. İnsanlığın ‘Ümit’ ve ‘Güven’le bu felaketin de üstesinden geleceğini söyledi.
Küresel sorunlar neden çözülemiyor?
Küresel sorunlarla baş edebilmek, küresel çaba gerektirir. Ancak, dünyadaki 200 kadar devletin egemenlik hakkı sadece kendi sınırları içerisinde geçerli. Bu devletlerin liderlerinin, özellikle 4-5 senede bir seçimle bu pozisyona gelenlerin ortalama görev süresi 2-2,5 yıl. Küresel şirketlerdeki CEO’ların da ortalama görev süreleri de 5 yılın altına indi. Bu nedenle, kısa vadeli bakış açısı dünya kaynaklarına hükmeden yöneticilerin ufuklarını da sınırlandırıyor.
‘Her koyun kendi bacağında asılır’ anlayışı dünyayı toplumsal optimizasyondan uzaklaştırıyor.
Virüs dolaşmıyor, ama insanlar dolaştıkça çok geniş kitlelere bulaşıyor. Bu nedenle, devletler farklı zamanlarda ve bölgelerde insanların hareketlerini sınırlandırma yönünde kararlar alıyorlar. Ancak, ‘Hareket demek, bereket demektir’ ve hareket kısıtlanınca ekonomi durma noktasına geliyor. Ekonominin durma noktasına gelmesinin yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkileri olduğu da aşikâr.
Ekonomide yaşanan sorunların temelinde neler var?
Karşılıklı bağımlılık: Öncelikle ekonomideki değer zincirlerinin bölgeler ve ülkeler arasında bağlantılı olması, herhangi bir bölgedeki karantina başka bölgeleri de kaçınılmaz olarak etkiliyor. (Çin’in Wuhan bölgesindeki karantinanın Japonya’da birçok fabrikanın durmasına yol açması gibi).
Momentum kaybı: Ayrıca, tıpkı dönen bir çark durduğunda tekrar dönmeye başlaması ve momentum kazanması için daha çok enerji gerektiği gibi, ekonomiyi bir süreliğine durdurduktan sonra ekonomi çarklarını tekrar çalıştırmanın da birçok ek maliyet getireceği yadsınamaz.
Biriken yükümlülükler: Üstelik ekonomi durduğunda süregelen yükümlülüklerin nasıl karşılanacağı ve ilgili taraflarca nasıl paylaşılacağı da önemli bir konu olarak ortaya çıkıyor.
Güven kaybı ve potansiyel ihtilaflar: Belirsizliğin yüksek olduğu ortamda ekonomik aktörler kararlarında daha yüksek risk primi kullanıyorlar. Bu durumda birçok denge bozluyor, işsizlik artıyor, bireyler ve kurumlar arası ihtilaf potansiyeli artıyor.
Neler yapılabilirdi?
Hep birlikte hareket ederek tüm insanların yaşamsal temel ihtiyaçların bir aylık dönem için karşılanması, bunun dışında herkesin tüm gelir ve giderlerinin bir aylık süre için dondurulması herkesi rahatlatacak bir çözüm olabilirdi. Sosyal ve ekonomik hayatı 1 ay ‘tatile’ çıkararak, sadece kritik altyapının (su, elektrik, enerji, iletişim, lojistik) çalışmasının sağlanması ve diğer faaliyetlerin bu dönemde uyutulması bireyler ve kurumlar arasındaki güven duygusunu güçlü kılacak ortak bir tavır olurdu.
Dünyada değer zincirinin küresel bir nitelikle karşılıklı bağımlılığı olduğu göz önüne alındığında kararların da küresel olarak alınması ve uygulanması gerekir. Burada en kritik nokta, işgücü ve iş paydaşları ile yaşanacak ihtilaf ve çatışmaların yol açacağı karışıklık ve kırılmalar ile oluşacak güven krizi ve ekonomik değer zincirinin bozulmasının ve birçok işletmenin bu krize dayanamamasıyla oluşacak kapasite kaybının önüne geçilmesi olarak özetlenebilir.
Elbette küresel boyutta uygulanacak bir kararın önce uzlaşı ile alınabilmesi, ardından da gözetilmesi için devletlerin ortak söz sahibi oldukları bir yapılanmaya ve birlikte yaşama kültürünün benimsendiği bir anlayışa ihtiyaç var.
Pandeminin sosyal yansımaları neler?
Bu salgın yaşamsal tehdidi herkes için geçerli olması nedeniyle aynı zamanda birçok alanda bir uyanışa da neden oluyor. Sosyal açıdan insanlar arasındaki dengesizliklerin gözler önüne serilmesi evrensel temel gelir fikrinin gündemde ön sıralara çıkmasına neden oluyor. Çevresel sorunların kronikleşmesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi konular sürdürülebilirlik kavramının öncelik algısını önemli ölçüde artırıyor. Ekonomik faaliyetlerdeki yüksek dalgalanmalar aktörlerin sadece kâr odaklı olmaktan tüm paydaşları kapsayan amaç odaklı bir anlayışa yönelmelerine neden oluyor.
İnsan alışkanlıklarının eseridir. Alışkanlıkların getirdiği momentumu değiştirmek için yaşamsal riskler tetikleyici bir etki oluşturabilir. Covid-19 sayesinde ne tükettiğimizin, doğa üzerinde baskı oluşturarak devam ettiğimiz tüketim alışkanlıklarımızın belki çok da hayati olmadığını anladık. Aşmamız gereken bir başka düşünsel eşik de aslında bu dünyayı başkalarıyla paylaştığımız ve bu nedenle küresel kaynakların yönetiminde ve küresel sorunların çözümünde birlikte karar alıp, birlikte uygulamamız gerektiğini anlayıp, ona göre davranmak.
Küresel sorunlara nasıl yaklaşılması gerekir?
Aslında küreselleşmenin günlük hayatımıza olan etkileri sadece bu salgın ile sınırlı değil. Dünyanın bir bölgesindeki aşırı enerji kullanımı, küresel ısınma nedeniyle bir başka bölgesinde sellere yol açabiliyor. Afrika’da olduğu için önemsenmeyen AIDS hastalığı, dünyada korkulu bir salgın haline gelebiliyor. “Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın” anlayışı ile desteklenen bir terörist, gün geliyor destekçisini vurabiliyor. Farklı inanç ve düşüncede olanların ezilmesi ve dışlanması, küresel barışı tehdit eden tepkilere yol açabiliyor. Ancak, küçülen dünyada çevremizdekilerin sorunlarının bizim de sorunlarımız olacağı bilinci maalesef yeterince oluşmadı. Bu gibi sorunların çözümü; uzayın ve okyanusların zenginliklerinin insanlık için kullanılması, insanlığın uzlaşı içinde birlikte hareket etmesiyle sağlanabilir.
Küresel bir sorun ile başa çıkabilmek için kararlarımız da küresel olmalı. Salgın ile ilgili kararlar birlikte alınmadığında, herkes sadece kendisini düşünerek karar almaya başladığında sorunun çözümü güçleşmekle ve daha pahalı hale gelmekle kalmıyor, AB gibi adında birlik kelimesi olan bir kurum bile çatırdamaya başlıyor. Dolayısıyla, günlük hayatımızı ilgilendiren konular küresel bir nitelik kazandıkça, yönetim sistemlerimiz ve bakış açımız da küresel bir boyut kazanmalı. Bu noktada iyi yönetişimin gerekliliği üzerinde daha fazla düşünmek mecburiyeti doğuyor.
İyi yönetişim için nasıl bir ortam gerekiyor?
İyi yönetişim, tutarlı davranışlarla karşılıklı güvenin oluşturulmasına dayanır. İyi yönetişim, gerçek adalet duygusunun yansıtıldığı bir bilgelik gerektirir. Anadolu geleneğinde çok önemli bir yeri olan tasavvuf felsefesi bu konuda bize önemli ipuçları veriyor. Hoşgörü ve ahenge dayanan bu anlayışa göre iyi yönetişim aslında yönetim sistemlerimizi ‘birlikten güç doğar’ anlayışı ile kurgulamak ve kendimizi yönetmek demektir.
Esas olan, insanların kendi geleceklerini biçimlendirmede söz sahibi olması, küresel karar alma süreçlerine katılabilmesidir. Modern çağın insan hakları ve demokrasi kavramlarının içeriği budur. İyi yönetişim kendimizi korkularımızdan kurtarmak, gözlerimizi ve yüreklerimizi yeni perspektiflere açmak ve “kendimiz için ne istiyorsak, karşımızdaki için de onu isteyebilmek” demektir.
Bu nedenle, bilginin ve iletişim araçlarının eşitlikçi bir paylaşımını başaramazsak insanlığı ayırımcılıktan, önyargıdan ve saldırganlıktan arınmış bir dünya hedefine taşıyamayız.
Dünya olumsuz senaryodan nasıl çıkacak?
Bu hedefe varabilmek için öncelikle çocuklarımıza neler öğreteceğimiz ve nasıl öğreteceğimiz konusunda bir reforma ihtiyacımız var. Bu da yetmez, küresel önceliklerimizi yeniden gözden geçirmeli ve geniş insan kitlelerin dünya vatandaşı olarak eğitimini küresel öncelikler listesinin başına koymalıyız.
Eğer bu gerçekleşmezse, insanlık global ölçekte, eğitimlilerle cahiller arasındaki fay hattı tarafından sarsılacaktır. Bu sözünü ettiğimiz fay hattının jeolojik olandan farkı, yerkürenin değil, insanoğlunun en değerli sermayesinin, yani insan beyninin içinde olması. Bu nedenle de hem gözlenmesi hem de onarılması daha güç.
İnsan hakları ve demokrasiye gerçekten inanıyorsak, bu dünya üzerinde yaşayan tüm insanların bir “dünya vatandaşlığı” bilinciyle eğitimini, yetişmesini ve karar süreçlerine katılımını sağlamak için çalışmalıyız. Bilgi ve sevginin paylaşıldıkça arttığını unutmamalıyız. Sürdürülebilir bir gelişme ve dünya barışı için küresel bir eğitim seferberliğinin önemini iyi anlamalı bu konu için yatırım yapmanın gelecek nesillerin yaşam kalitesini geliştirebilmede en önemli girişim olacağını anlamalıyız. Kaynaklarımızı bugünden küresel eğitim seferberliğine yönlendirecek bilgelik düzeyine erişmeliyiz.
İnsanlık ‘Ümit’ ve ‘Güven’i kaybetmezse bu felaketin de üstesinden gelecek.
Bu krizden ders alarak şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik, tutarlılık, sorumluluk, katılımcılık ve etkililik ilkelerini kapsayan
iyi yönetişimin hayata geçirilmesiyle kurumlarına güven duyulan daha iyi bir dünyaya adım atabiliriz…
Fatoş Karahasan
CNN Türk, 17.05.2021
https://www.cnnturk.com/yazarlar/guncel/fatos-karahasan/bir-musibet-bin-nasihatten-iyidir
“Dünya dursun! Herkes 1 ay evinde otursun”
Türkiye’nin önde gelen en az 40 şirket ve kurumunda yönetim kurulu üyesi, iş dünyasının “akıl hocası” Dr. Yılmaz Argüden’i aradım. 2007 yılından beri küresel finans devi Rothschild Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanı’dır…
Aynı zamanda ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve Argüden Yönetişim Akademisi’nin Mütevelli Heyeti Başkanı’dır. Küresel ilişkiler kurma kapasitesine de sahiptir.
Bir de hatırlatma yapayım: Eylül 2016’da politikanın patronu Henry Kissinger ve Rothschild ailesinden James Rothschild, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmak üzere ABD’de bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmişti.
Dr. Argüden bugüne kadar duymadığımız bir teklifi dile getiriyor:
“Bir ay dünyayı durduralım, herkes evinde otursun, zengin-fakir ayırmadan devlet herkese eşit oranda temel ihtiyaçlarını karşılayacak parayı versin…”
Bu öneri, İspanya başta olmak üzere kimi çevrelerde tartışılan “evrensel temel gelir” projesini anımsatabilir ama o değil.
Dr. Argüden, “dünyayı durdurmak” diyor. Bir ay…
“Covid-19 kısa sürede yerel bir sorundan küresel bir salgına dönüştü. Virüs dolaşmıyor ama insanlar dolaştıkça çok geniş kitlelere bulaşıyor. Virüs ile mücadelede hem sağlık hem de ekonomi açısından bütünsel etki yaratabilecek bir fikri tartışmaya açmak istiyorum: Dünyayı bir aylığına durdurmak ve adeta virüsün dünyadan inmesini sağlamak!” diyor…
“Bu bir ayda devletler, sadece Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en temel fiziksel ihtiyaçları (yemek, içmek, barınma, hijyen ve sağlık) karşılasın. Bunların dışındaki tüm faaliyetler dursun.” diyen Argüden hesabını yapmış.
Türkiye’de 17.5 milyona yakın kişi tüketici ve konut kredisi kullanıyor. 7 milyona yakın kiracı var.
Hane halkı tüketim harcamaların yüzden 28’i kira giderleri.
Yaklaşık 6.5 milyar dolarlık bir maliyetle tüm vatandaşların bir aylık temel gıda harcamaları karşılanabilir.
Buna su, elektrik, gaz ve sağlık masrafları da eklendiğinde aylık 10-12 milyar dolar civarında bir maliyet ile bu stratejinin uygulanması mümkün olabilir.
AB gibi adında birlik kelimesi olan bir kurumun bile çatırdamaya başladığını belirten Dr. Argüden, küresel bir sorun ile başa çıkabilmek için kararların da küresel olması gerektiğini ifade ediyor.
Dr. Argüden, devletlerin yetkilerini Birleşmiş Milletler’e devredeceği (dünya devleti mi desem) bir model öneriyor:
“Devlet liderleri ortalama 2-2.5 yıl görevde kalıyor. Küresel şirketlerdeki CEO’ların ortalama görev süreleri 5 yılın altına indi. Kısa vadeli bakış açısı dünya kaynaklarına hükmeden yöneticilerin ufuklarını da sınırlandırıyor. Elbette küresel boyutta uygulanacak bir kararın önce uzlaşı ile alınabilmesi, ardından da gözetilmesi için devletlerin ortak söz sahibi oldukları bir kuruma ihtiyaç var. Her türlü zafiyetine rağmen BM’nin bu krizde böyle bir rol üstlenmesi ve veto hakkına sahip ülkelerin bu kriz süresince bu haklarından feragat etmesiyle, gerçek bir küresel uzlaşma platformuna dönüşmesi sağlanabilir mi?”
Serpil YILMAZ
Sözcü Gazetesi Yazarı
Satış Dünyası, Sales Network Summit’te bir araya geldi
Sales Network tarafından hayata geçirilen ve bu yıl 4. kez düzenlenen Summit, Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin satış profesyonellerini 4-5 Mart 2020’de DasDas Ataşehir’de bir araya getirdi.
Sales Network Summit; ’empowerment’ temalı özel oturumları, workshopları ve üst düzey konuşmacıların katılımıyla gerçekleşti. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin satış profesyonelleri, Sales Network tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Summit’te buluştu. 4 -5 Mart 2020’de DasDas Ataşehir’de düzenlenen etkinlikte farklı sektörlerden satış dünyasının çok sayıda temsilcisi bir araya geldi.
Sunuculuğunu Nebil Evren’in üstlendiği etkinlikte katılımcılar birçok değerli ismi dinleme fırsatı yakaladı. Sales Network Topluluğu Kurucusu Ergün Güler: “Dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Summit’de bu yıl çok özel bir formatımız var. Workshoplarıyla, oturumlarıyla, eğlencesiyle, tiyatro oyunuyla ve kitap imza etkinliğiyle kendine has bir model oluşturduk. Önümüzdeki yıllarda da organizasyonumuza devam edeceğiz. 2022 itibariyle de Sales Network Topluluğu olarak yurt dışına açılacağız.” dedi ve bugüne kadar topluluğa katkı sağlayan herkese teşekkür etti.
Satış liderleri bir arada
İlham verici konuşmalar ve sunumlar eşliğinde gerçekleşen etkinliğin açılışını Pegasus Havayolları Genel Müdürü Mehmet Nane ve BigChefs Yönetim Kurulu Başkanı Gamze Cizreli üstlendi. İnovasyon adına heyecanlandıkları projelerden bahseden Bigchefs Kurucusu Gamze Cizreli şunları söyledi: “Bizim gibi dünyada büyüyen Türk perakende markalarıyla birlikte bir çekim gerçekleştirdik. Tüm dünyadaki şubelerimizde yer alan menülerimiz moda dergisi gibi çıkacak ve her üründe bir QR kod olacak. Bu QR kodu telefonunuza okuttuğunuzda ise o markanın dijital alışveriş sitesine yönlendirileceksiniz. Yani artık pazarlama aktivitelerimize dijitali dâhil ediyoruz.”
Pegasus Havayolları Genel Müdürü Mehmet T. Nane: “Ekip olarak ne yapıyorsak, samimiyetle ve içtenlikle yapmaya özen gösteriyoruz. Çünkü biliyoruz ki samimiyeti ve içtenliği gören kullanıcılar markayı da benimsiyorlar.” diye belirtti. Nane: “Robot teknolojisi, sanal gerçeklik ve nesnelerin interneti kavramlarını farklı boyutlarıyla ele alıyoruz. İki hafta öncesine kadar 40 adet olan kiosklarımızı bugün 65 adete çıkardık. Bu verdiğim örnek bahsettiğimiz inovasyonun hayatımıza farklı yansımasına bir örnek teşkil ediyor. Diğer yandan İstanbul Teknik Üniversitesi akademisyenleriyle geliştirdiğimiz ve yapay zeka kullanılan bir programımız var. Bu program sayesinde uçuşlarımızda birçok kolaylığa sahip oluyoruz.”
Silk&Cashmere Kurucusu Ayşen Zamanpur ve Silk&Cashmere CEO’su Ferhat Zamanpur ‘Girişim ve Gelişim’ başlığı altında konuşmalarını gerçekleştirdiler. Ayşen Zamanpur konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bir markayı diğerlerinden ayıran en önemli unsur o markanın hikayesidir. Biz de gerek ilk mağazasını kendi ülkesi dışında açan dünyadaki dört markadan biri olmakla, gerekse kaşmir keçisinin hikayesindeki tüm farklılıklarla bu günlere geldik.” diye konuştu.
Ferhat Zamanpur ise, dünyanın bugüne kadar hiçbir dönemde böylesine ciddi bir dijital dönüşümün içinde olmadığının altını çizerek, “Dijital dönüşüm sayesinde bu yıl şirket ciromuzun yüzde 20’sinden fazlasını e-ticaret üzerinden yapmış olduk. Bu bizim için çok büyük bir başarı.” dedi. Şirketlerindeki dönüşümün organik olduğunu belirten Zamanpur süreçle ilgili şu bilgileri verdi: “Silk&Cashmere olarak ‘Black Friday’ kavramını Türkiye’ye ilk getiren marka olduk. Ardından şirketimizin logosunu, rengini ve iç dinamiklerini değiştirerek adeta bir rönesans gerçekleştirdik.”
‘Eyvah CEO Doğuruyor’ oturumunda ise Make A Wish Türkiye CEO’su Füsun Kuran ve Egon Zehnder Kıdemli Ortağı Murat Yeşildere konuşmacı olarak yer aldı. “Satışta Hikayeleştirmenin Gücünü” ise MBA ve Storyzone Kurucusu Sinan Sülün anlattı.
Sürdürülebilirliğin dünyaca ünlü isimleri
Sürdürülebilirliğin dünyaca ünlü isimleri ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ve Dünya Perakende Başkanı, Migros Ticaret A.Ş. İcra Başkanı Özgür Tort da ‘Küresel Sürdürülebilirlik’ başlığı ile Sales Network’un konuşmacıları arasında yer aldı.
Sürdürülebilirliğin önemli temsilcilerinden UN Global Compact’in ardındaki fikrin “Daha iyi bir dünya için sorumluluk sadece devletlere bırakılamaz.” mottosu olduğunu söyleyen Dr. Yılmaz Argüden: “Sürdürülebilirlik konusunu kurumların benimsemesi için daha kısa vadede çıkarları olması gerekiyor. Biz de Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne bakarak neler yapabiliriz diye düşünüyoruz ve bu doğrultuda adımlarımızı atıyoruz.” dedi. Her şirketin pazar ve kredi olmak üzere ihtiyacı olan iki temel unsur olduğunu belirten Dr. Argüden şöyle devam etti: “Kredi veren ve sürdürülebilirlik konusunda özen gösteren bankalar, risklerinin daha az olacağının farkında olurlar. Dolayısıyla bankaların kredi verirken konuyu önden değerlendirmiş olmaları hem kendileri için hem de sürdürülebilirlik performansı açısından önemlidir.”
Atık yönetimi konusunda önemli başlıkların altını çizen Özgür Tort ise şunları anlattı: “Çevresel ve ekonomik olarak birçok etkisi bulunan atık yönetimi, günümüzde tüm firmaların ve tüm bireylerin daha da fazla önemsemesi gereken bir konu haline geldi. Gelecek nesillere daha sağlıklı bir yaşam bırakabilmenin yolu çevresel sürdürülebilirlik sağlamaktan geçiyor. Migros olarak karbon ayak izimizi azaltma yolunda önemli adımlar attık. Ne mutlu ki yaklaşık 3 içinde yüzde 19,5 gibi önemli bir rakama ulaştık. Bunun en önemli etkisi mağazalarımızın enerji, ısıtma sistemleri ve tüketicilerimizi bilinçlendirme faaliyetlerimizdi.”
Etkinliğin dikkat çekici sunumlarından biri olan “Açık İnovasyon ve Kurumiçi Girişimcilik” konusu Limak Enerji CEO’su Birol Ergüven ve Mentors Network Turkey Kurucusu Mehmet Onarcan tarafından tartışıldı.
Birol Ergüven şunları kaydetti: “Enerji sektörü hızla değişiyor. Yeni teknolojilere adapte olamayan ve bunlara öncülük edemeyen şirketler zamanla bu yarışın gerisinde kalıyor. Sürdürülebilir büyüme için, hem kurum içi hem de kurum dışı girişimciliği desteklememiz gerekiyor. TEA Limak Enerji Girişimcilik Hızlandırma Programı ile sektördeki deneyimimizi ve bilgi birikimimizi girişimcilerle paylaşırken, çalışanlarımızın motivasyonunu artırıp inovasyon kültürünün şirketimiz içinde yayılmasını sağladık.”
Summit’in ‘Fabrika Ayarlarına Dönüş’ oturumunda ise Unilever Türkiye Başkan Yardımcısı Ali Fuat Orhonoğlu ve Nestle Türkiye Satış Genel Müdürü Erden Çakır konuşmalarını yaptılar. Orhonoğlu: “Amaçla araçları karıştırmamalı, önceliklerimizi net belirlemeli ve yaptığımız her işte basit düşünmeliyiz.” dedi.
Zor zamanlardan çıkmak ve yeniden yükselişe geçmek için işin temellerine odaklanmanın önemini vurgulayan Nestlé Türkiye Satış Genel Müdürü Erdem Çakır ise, stratejileri sahaya doğru şekilde uygulamanın önemli olduğunu ve dijitalleşen iş yapma şekillerinin bunu kolaylaştırdığını söyledi.
Giyilebilir teknolojinin öncüleri EZRATUBA da etkinliğin konuşmacıları arasında bulunurken, Sales Network Summit çatısı altında yer alan Woman in Sales (WİS) platformunun eşbaşkanı Güliz Öztürk yönetiminde gerçekleşen ‘Satış Dünyası’ndan İlhan Veren Kadın Hikayeleri’ oturumunun konukları ise Shell Emea Bölgesi Satış ve Operasyon Direktörü Evren Diker Arın, Philip Morris Sabancı Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Beste Ermaner Tekeli ve Barry Callebaut Türkiye Genel Müdürü Neslihan Nigiz Ulak oldu.
Programın ilgiyle takip edilen bir diğer oturumu’Gençlik’ (Youth Empowerment in Sales)’ te ise, YES Eşbaşkanı, Eczacıbaşı, Vitra HR Direktörü Ülfet Baykent Uysal ve YES Eşbaşkanı Unilever Kategori Direktörü Yılmaz Tokgöz söz aldı. Tokgöz, YES kapsamında üniversite gençleri ile yapacakları projeleri ve staj imkanlarını paylaştı.
Sales Network Summit’in ilk gününün sonunda Yazar Murat Yeşildere ve Sinan Sülün kitaplarını imzalarken, ikinci günün sonunda ise Şener Şen’in rol aldığı Zengin Mutfağı Tiyatrosu’nun özel gösterimi sahnelendi.
Gönüllülük Cesaretlendirir
Pınar Ilgaz, BinYaprak tarafından çekilen videoda özel sektörde gönüllülüğün önemini anlatıyor.
“Geleceğin Türkiye’sinin cesur insanları”ndan ikisi ödüllendirildi
Toplumsal faydayı ve geleceğin Türkiye’sini hedefleyen cesur insanların çalışmalarını kutlamak ve başarılarını tüm Türkiye’ye duyurmak amacıyla hayata geçirilen Selçuk Yaşar Ödülü, düzenlenen törenle sahiplerini buldu.
Yaşar Üniversitesi ile Selçuk Yaşar Spor ve Eğitim Vakfı işbirliğiyle toplumsal faydayı ve geleceğin Türkiye’sini hedefleyen cesur insanların çalışmalarını kutlamak ve başarılarını tüm Türkiye’ye duyurmak amacıyla hayata geçirilen Selçuk Yaşar Ödülü, düzenlenen törenle sahiplerine verildi. 2019 yılı teması “girişimcilik, yenilikçilik ve inovasyon alanlarında başarılı çalışmalar yapan ve bunların sonucunda Türkiye’nin kalkınmasında veya tanınmasında önemli rol oynayan kişi ya da kurumlar” olarak belirlenen Selçuk Yaşar Ödülü, akademik kimliği ile girişimci kimliğini bütünleştiren ve genç girişimcilere ilham veren çalışmalara sahip olan bilim insanı Prof. Dr. Aytül Erçil ile sosyal inovasyon konusunda çalışmaları olan iş insanı Tekfen Holding Kurucusu Ali Nihat Gökyiğit’e takdim edildi.
Seçici Kurul ise Yaşar Üniversitesi’nin Mütevelli Heyet Başkanı Ahmet Yiğitbaşı Başkanlığında, Allianz Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes, Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nihat Berker, Yaşar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arif Hepbaşlı ve ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’den oluştu.
“Küresel ölçekte, yenilikçi ve sürdürülebilir”
Gecenin açılış konuşmasını Yaşar Üniversitesi Rektörü Cemali Dinçer yaptı. Türkiye’ye pek çok ilki kazandırmış işadamı, Yaşar Üniversitesi’nin Kurucusu ve Onursal Başkanı Selçuk Yaşar’ın eğitimin ülke kalkınmasındaki önemli rolünü hep vurguladığını söyleyen Dinçer, “Yaşar Üniversitesi çok çalışarak çeşitli yatırımları hayata geçirdi, gelişimini sürdürdü. Selçuk Yaşar’ın bu inancı sayesinde üniversitemiz hem nitel hem de nicel olarak büyüyerek bugünlere geldi. Çağın gereksinimleri doğrultusunda yeni bölümler ve programlar açıldı. Bilim, sanat ve tasarım kültürünü benimseyen, yerel ve küresel anlamda toplumun gelişmesine katkıda bulunan bir üniversite olma misyonuyla hareket ediyoruz. Yaşar Üniversitesi küresel ölçekte, yenilikçi ve sürdürülebilir bir üniversite olma vizyonu ile çalışmalarına aralıksız devam ediyor” dedi.
“Selçuk Yaşar, gurur duyduğunu paylaştı”
Gecenin bir diğer konuşmasını Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Feyhan Yaşar yaptı. Selçuk Yaşar’ın hayatının mottosunu bilim, birlik, başarı kelimelerine sığdırmayı başardığını söyleyen Yaşar, “Bu üç kelime bugün ödüllerini vermekten gurur duyduğumuz girişimcilik, yenilikçilik, inovasyon kriterlerini karşılıyor. Bugün, Selçuk Yaşar Ödülü’nü takdim etmek üzere bir aradayız. Selçuk Yaşar girişimci kişiliğini, yenilikçilik ve inovasyona olan inancını yansıtan bu ödülden ne kadar mutlu olduğunu ve gurur duyduğunu sizlerle paylaşmamı, ödüle layık görülen kişileri yürekten kutladığını ifade etmemi istedi” dedi.
“Ödülün teması anlamlı”
Konuşmaların ardından törene katılamayan Koç Holding Yönetim Kurulu Şeref Başkanı Rahmi Koç’un mesajı misafirlerle paylaşıldı. Gecenin bir diğer konuşmasını ise Eczacıbaşı Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı yaptı. Ödül töreninde bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu söyleyen Eczacıbaşı, “Yaşar ailesinin gerçekleştirdiği ilklere bir yenisi daha ekleniyor. İlk ödülün temasının girişimcilik olmasını da çok anlamlı buluyorum. Selçuk Yaşar, hayatının merkezine girişimciliği, inovasyonu koymuş bir insandı. Güçlü bir vizyonu benimseyen dinamik bir toplumun gerçekleştireceklerinin sınırı yoktur” dedi.
“İlk ödülü almak çok gurur verici”
Bülent Eczacıbaşı’nın konuşmasının ardından Selçuk Yaşar Ödülü’ne layık görülen isimler açıklandı. Prof. Aytül Erçil, ödülün anlamını şu sözlerle ifade etti:
“Vizyoner ve girişimci kişilerin adına verilen bu ödülün ilkini almak çok gurur verici. İçinde bulunduğumuz bilgi çağında yeni bilgi üretmenin ve inovatif hizmetlere dönüştürmenin rekabette olmazsa olmaz hale geldiğini düşünüyorum. Katma değeri olan ürünler yapmamız lazım. Özellikle üniversitelerde dönüşmeli. Selçuk Yaşar kitabında hayal kurmaktan bahseder. Hayal kurmak girişimciliğin ilk adımı. Bu ödülün katma değer katan girişimlere ilham kaynağı olmasını diliyorum.”
“Değerli, öncü bir arkadaşım”
Tekfen Holding Kurucusu Ali Nihat Gökyiğit ise ödül konuşmasında, “Ödül almak her zaman gurur verici ve teşvik edici. Kimin tarafından, kimin adına ihdas edilmiş olması da çok önemli. Yaşar Üniversitesi tarafından Selçuk Yaşar adına ihdas edilen bu ödülü, ilk töreninde alıyorum. Sanayi, eğitim, sanat, spor, sosyal sorumluluk alanlarının her yönünde Selçuk Yaşar’ı buluyoruz. Sosyal sorumluluk alanını hiç ihmal etmedi. TÜSİAD’ın aktif kurucularından oldu. Böyle değerli, öncü bir arkadaşım adına ihdas edilen ödülü alıyorum” dedi.
KalDer-Mükemmellik Maratonu
“Hedefimiz gençler ve KOBİ’ler” Buket Eminoğlu
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ‘Mükemmellik Maratonu’ adını verdiği Değişim ve Gelişim Programı’nı Rahmi Koç Müzesi’nde
iş dünyasının seçkin isimlerinin katıldığı bir toplantı ile tanıttı.
Ulusal Kalite Hareketi’nin (UKH) daha etkin yayılımı için önümüzdeki dönem odaklanılacak projelerden oluşan Mükemmellik Maratonu, başta KalDer üyeleri olmak üzere iş dünyasında heyecan yarattı. Gelişim ve Değişim Programı’nın sunumunu KalDer Genel Sekreter Vekili Kemal Ok yaptı. Özellikle Sürdürülebilirlik Akademisi en fazla ilgi çeken başlıklardan biri oldu.
Toplantıya Borusan Holding CEO’su Agah Uğur, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı Faruk Ekinci, Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, Brisa A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Cevdet Alemdar, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, Eczacıbaşı Holding Başkan Danışmanı Devrim Çubukçu, Borusan Holding İcra Kurulu Üyesi Lale Ergin, Barem Rearch Yönetim Kurulu Başkanı Pervin Olgun, LC Waikiki Yönetim Kurulu Üyesi Necip Özçer, KalDer Genel Koordinatörü Tuğrul Fadıllıoğlu, Yalın Enstitü Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın İpbüken, KalDer İzmir Şube Başkanı Senem Kılıç, TOYO Matbaa Mürekkepleri CEO’su Yakup Benli, Sanatçı Tamer Levent ile çok sayıda davetli katıldı.
Açılış konuşmasını yapan KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Buket Eminoğlu, KalDer’in 28 yıllık köklü geçmişiyle ülkemizin en prestijli sivil toplum kuruluşlarından biri olduğunu söyledi. Değişen zamanın koşullarına uygun olarak günümüzde sivil toplum kuruluşlarına çok daha fazla görev düştüğünü ifade eden Buket Eminoğlu, şöyle konuştu:
“Okyanuslardaki dalgaların sınırlardaki kırılmaları gibi bizim gibi dışsal etkilere açık ekonomilerin de kırılma noktaları bulunuyor. Bu durum sivil toplum kuruluşlarının sorumluluklarını daha da artıyor. Biz 2016 yılında göreve geldiğimizde resmin tamamına baktık artı ve eksileriyle elbette çok kıymetli bir çıktı elde ettik. İlk yaptığımız şeylerden biri 2030 vizyonumuzu belirlemek oldu. Bu vizyon ‘ülkemizde sürdürülebilir iş ve yaşam kalitesine yön gösteren, dönüşüme liderlik eden bir sivil toplum kuruluşu olmak’ idi. Bu oldukça güçlü bir vizyondu. O günden bugüne o vizyondan 1 santim dahi kaymadık. Bizler gerçekten sürdürülebilir iş ve yaşam kalitesi hedefliyorsak, bütün bunları yapabilecek akıllı toplumları yaratmalıyız. Biz KalDer olarak bu alanda 2 kulvar belirledik kendimize; biri gençler yani geleceğimiz, diğeri ise KOBİ’ler yani iş dünyasının belkemiği.” Eminoğlu, konuşmasının sonunda Yalın Enstitü ile işbirliklerinin artacağının müjdesini de verdi.
“KALİTE, BEKLENTİLERİ AŞMAKTIR”
Buket Eminoğlu’nun ardından açılış konuşması yapan bir diğer isim KalDer’in geçmiş dönem yönetim kurulu başkanlarından, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Argüden oldu. Yaşam kalitesi hakkında bilgiler veren Argüden, kalitenin ve KalDer’in ülkemiz için öneminden bahsetti. Argüden, “Kaliteyi beklentileri aşmak olarak tanımlamamız lazım. Her beklenti karşılandığında beklentileri daha da artırıyor. Cumhuriyet tarihinde kaynaklarımızı niceliğe yönlendirmiş olduğumuzu görüyoruz. Oysa çağdaş uygarlık seviyesi niteliği de kapsıyor.
AGAH UĞUR: ROBOTLARLA REKABET MÜMKÜN DEĞİL
Mükemmellik Maratonu’nun konuk konuşmacısı ise Borusan Holding CEO’su ve KalDer Danışma Kurulu Üyesi Agah Uğur oldu. Dijitalleşme üzerine önemli ve çarpıcı bilgiler aktaran Agah Uğur, insanların gerçek değişimi iki değişik ortamda yaşayabildiğini ifade etti. Uğur şunları söyledi: “Bunlardan birincisi insan beyni zorda kaldığı zaman, ikincisi de gerçekten çok vizyoner birisi çıkıp onu değiştirdiği zamandır. Mc Donalds’ın Phoenix Arizona’da açtığı yeni yerinde sadece robotlar çalışıyor. Robotun süratinin insan süratinden fazla olduğunu tahmin ediyorsunuz. Bunu entegre sistem olarak çalıştığını düşündüğünüz zaman ortalama servis 50 misli artmış. Yani insana ihtiyaç yok.
Batıdaki doktorlar kendilerini geliştirmek için ayda 6 adet medikal araştırma raporu okuyor. Yapay zeka programı IBM Watson ise 15 saniyede 500 bin tane okuyor. Okuyor, sentezliyor, yorum yapıyor ve bir çıktısı oluyor onun. Aynı tıp doktorunun yaptığı gibi… O yüzden rekabet edebilmek mümkün değil.
KALDER’den akıllı toplum şifresi
Dünya ekonomisinin bambaşka bir sürece evrildiği süreçte, Türkiye’nin kalite merkezinden önemli bir çağrı geldi.
Dünya ekonomisinin bambaşka bir sürece evrildiği süreçte, Türkiye’nin kalite merkezinden önemli bir çağrı geldi. Ama öncelikle şunun altını çizerek başlamam gerekiyor. Bu vurgular, Türkiye Kalite Derneği’nin (KALDER) Mükemmellik Maratonu başlıklı oturumunda yapıldı.
Kaliteden bahseden bir derneğin, önce kendi özeleştirisini yapması ve daha iyi noktaya gidebilmek için yol haritası oluşturması alkışa değer bir tavır. Zira bir dönüşümden bahsederken, kendi yapısını iyiye doğru sorgulayan bu yaklaşımın ülkede örnek olması gerektiğini düşünüyorum.
Zaten her birimin, her şirketin ve her bireyin kendisini sorguladığı nokta, gelişmenin başlangıç aşamasıdır. Bu nedenle KALDER’i kutluyorum. Gelelim bu toplantıda KALDER Başkanı Buket Eminoğlu’nun söylemlerine…
Eminoğlu, akıllı topluma yürünen bir süreçte, sürdürülebilir iş ve yaşam kalitesinin çok önemli olduğuna dikkat çekti. Bu dönüşümü sağlamanın da iki ana aktörü olduğunu belirtti. Gençler ve KOBİ’ler…
Son derece doğru bir tespit. Çünkü ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan gençleri bu hedefe yöneltmez, işletmelerimizin ağırlıklı bir bölümünü oluşturan KOBİ’leri de dönüştüremezsek, dünyayı akıllı topluma gittiği bir süreçte yakalamamız mümkün değil.
Nitekim Eminoğlu da bu görüşü destekleyen söylemlerde bulundu. “Akıllı bir toplum olursak teknolojiye yatırım yapar, geleceği kurgularız” derken eğitimden endüstriye evrilmemiz gereği de dikkat çeken bir uyarıydı.
Ülkenin rekabet gücünün artması ve sıçrama yapabilmesinin yolunun KOBİ’lerden geçtiğini ve yönetim kalitesini arttıran, kurumsallaşan, iç kalitesini yükselten firmaların dönüşümü yakaladığına şahit olunduğunu söyledi. Gençler için çözümler sunulması vurgusu da KALDER Başkanı’nın konuşmasında önemsediğim satır başlarından biriydi.
Yani bir hamaset içerisinde genç nüfustan bahsetmek yerine, bilgi kapasitesinden düşünsel gelişimi gerçekleştiren eğitime kadar bir anlayış ortaya koyulması gereği dikkate değerdi. Nitekim bu amaçla da Sürdürülebilirlik Akademisi’ni kurduklarını belirtti.
Ama bu konuşmanın içerisinde bir kaç vurgu var ki özellikle paylaşmaya değer ve neredeyse bir yol haritası niteliğindeydi. İşte o vurgular:
“Disiplinler arası çalışabilecek kalite mühendisleri yetiştirmeliyiz. Yaratıcılık için atölye çalışmaları yapmalıyız.
Akıllı toplumlar, akıllı sistemler talep eder.
Yetkin, yüksek standartlı değişim ve yayılımı mümkün, öğrenen, ekosisteminde kendini geliştiren bir STK yapısı kurmalıyız. Bu yolla topluma yayılmak ve birden fazla çözüm önerisi sunmak mümkün.”
Ne kadar doğru ve her biri üzerinde çalışılması gereken başlıklar değil mi? Bunun yaşam sanatını iyi icra etmek anlamına geldiği de çok açık. Fikir önderliğini büyük usta Tamer Levent’in yürüttüğü ‘Sanata Evet’ yaklaşımının, kaliteye önderlik edenlerin yaklaşımıyla bütünleşmiş olması esasen ülke adına bir umut ışığını da bize veriyor. Elbette bu umut, bu anlayışın geliştirilmesi ile mümkün.
Peki sorun nerede? Onun da yanıtını aynı toplantıda konuşan KALDER Danışma Kurulu Üyesi Dr. Yılmaz Argüden verdi. “Cumhuriyet tarihi boyunca hep niceliklerin peşinde koştuk. Kaç hastane, kaç okul yaptığımızı konuştuk. Oysa kalite niteliği barındırıyor.”
Gerçekten de bugün yaşadığımız sorunların temeline nokta atışı yapan isabetli bir bakış açısıydı. Çözümün ise kaliteyi kontrol etmek yerine, kaliteyi üretmekten geçtiğini belirtti. Bunun birim maliyet açısından firmalara da, ülkeye de kazandıracak bir yapı olduğu tartışmasız bir gerçek.
Argüden’in konuşmasındaki yine önemli bir çözüm önerisi ve tespit de şuydu: “Türk insanın aklı gözündedir. İyiyi görünce yayılımı hızlı oluyor.”
Demek ki ülkede kaliteyi sadece üründe değil, yaşama bakışta da aramamız gerekiyor. Kalitesizliği yayarsak bugün olduğu gibi avamlaşan ve kimseyi mutlu etmeyen bir fotoğrafın yaygınlaşmasına neden oluruz. Bir de tersini yaptığımızı düşünsenize…
Yönetim Kurulunda Kadın Derneği 2019 Yılında Her Yönetim Kuruluna En Az İki Kadın Üye Vermek İçin Çalışacak
Yönetim Kurullarındaki kadın sayısını artırmak için çalışan Yönetim Kurulunda Kadın Derneği (YKKD) “Her Yönüyle Yönetim Kurulu Üyeliği ve Riski Fırsata Dönüştürmek” konularını konuşmak üzere bir araya geldi. Çoklu düşünmenin yanı sıra özellikle iş hayatına katılan yeni kuşakla çalışma konusunda kadınların daha başarılı olduğu vurgulanan programda YKKD de 2019 yılı hedefini, “ilgili paydaşlarla işbirliğini güçlendirerek her yönetim kuruluna en az iki kadın üye atanması için çalışmak olarak” belirledi.
Özellikle Y ve Z kuşağının çalışma hayatına katılması ile birlikte yöneticilik ve liderlik anlayışı da yeniden tanımlanıyor. Yeni kuşak, iş hayatında güçlü ilişkiler kuran, hiyerarşi uygulamayan, esnek ve çalışma arkadaşlarını karar sürecine katan yöneticiler istiyor. Kadınlar, çok yönlü düşünmelerinin yanı sıra, bu özellikler bakımından da erkeklerden daha başarılı. Dolayısıyla yeni kuşakla verimli çalışmak ve sonuç almak için yönetim kurulları ve karar mercilerindeki kadın sayısının artması gerekiyor. Tüm dünyada şirketler bu gerçeği görmüş ve aksiyon almaya başlamış durumda. Bankacılıktan otomotive, gıda sanayinden tüketici iletişime kadar pek çok alanda şirketler yönetimlerini kadınlara emanet etmiş durumda. Ancak bu şirketlerin sayısı hala azınlıkta. Oysa, nüfusun yarısını oluşturan kadınların en üst karar noktası olan yönetim kurullarında var olması, kota sahibi ülkeler hariç tüm dünyada ancak yüzde 5 ile 15 arasında gerçekleşebiliyor. Bu nedenle Türkiye dahil pek çok ülke kadınların yönetim kurullarında daha fazla yer alması ve kararlara ortak olması için özel programlar geliştiriyor. Örneğin Türkiye’de Sermaye Piyasası Kurulu, halka açık şirketlerde yönetim kurullarında %25 kadın üye oranını öneriyor. 2012 yılından bu yana yönetim kurullarındaki kadın oranını artırmak için çalışan Yönetim Kurulu’nda kadın derneği, bugüne kadar 90 kadını yönetim kurullarına hazırladı ve bunların 47’si bu bir ya da daha fazla yönetim kuruluna atandı. Derneğin üçüncü dönem programında da 50 yeni kadın aday 18 aylık bir programın ardından yönetim kurullarına hazır hale gelecek. YKKD’nin yeni adayları, üçüncü kuşak eğitim programı çerçevesinde 7 Aralık’ta Kanyon Joint İdea’da bir araya geldi.
Yönetim Kurulunda Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Selen Kocabaş moderatörlüğünde düzenlenen programda; Coca Cola Uluslararası Eski Başkanı Ahmet Bozer, Akkök Holding İcra Kurulu Başkanı Ahmet C. Dördüncü, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ve Argüden Yönetişim Akademisi Kurucusu Dr. Yılmaz Argüden, MY Executive Kurucu Ortağı ve YKKD Danışma Kurulu Üyesi Müge Yalçın ile İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Tepar Yönetim Kurulu Başkanı Sultan Tepe yönetim kurulu üyeliğini, riski fırsata dönüştürmeyi ve çeşitlilik konularında görüşlerini katılımcılarla paylaştı. Yeni kuşakla verimli çalışan kadınlar sayesinde şirketler YKKD’nin 2019 hedeflerinin de açıklandığı programın moderatörlüğünü üstlenen Yönetim Kurulu’nda Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Selen Kocabaş, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinde ilerleme sağlamasının ön koşulunun, kadınların ekonomik hayatta güçlenmesi olduğunu vurguladı.
Kocabaş, “Tüm dünya örneklerine baktığımızda görüyoruz ki, kadının ekonomik hayata daha çok katılımı, ekonomik büyüme ve kalkınmaya sıçrama etkisi yaratacak bir güçtedir. Bu nedenle biz 2019 yılı hedefimizi “her yönetim kuruluna en az iki kadın üye yerleştirmek” olarak belirledik” dedi. Özellikle Y ve Z kuşağının çalışma hayatına katılması ile birlikte yöneticilik ve liderlik anlayışının tamamen değiştiğine vurgu yapan Kocabaş, yeni kuşağın, iş hayatında güçlü ilişkiler kuran, hiyerarşi uygulamayan, esnek, çalışma arkadaşlarını karar sürecine katan yöneticiler istediğini, kadınların da bu özellikler bakımından erkeklerden daha başarılı olduğunu belirtti. Kocabaş, şöyle devam etti: “Yeni kuşak, açık fikirli, araştırmayı seven, pratik ve sonuç odaklı insanlardan oluşuyor. Erkeklere oranla daha yaratıcı, esnek, dert dinleyen, değişime kolay uyum sağlayan mücadeleci ve etrafına cesaret veren kadınlar, yeni nesille çalışma konusunda daha avantajlı durumda. Dolayısıyla yeni kuşakla verimli çalışmak ve sonuç almak için yönetim kurulları ve karar mercilerindeki kadın sayısının artması gerekiyor. Tüm dünyada şirketler bu gerçeği görmüş ve aksiyon almaya başlamış durumda. Biz de YKKD olarak 2019 yılında her yönetim kuruluna en az iki üye vermek, böylece şirketlerimizde dönüşümü hızlandırmak istiyoruz.”
Her yönetim kuruluna iki değil en az üç kadın
YKKD Yönetim Kurulu Üyesi Selen Kocabaş moderatörlüğünde düzenlenen programda; Coca Cola Uluslararası Eski Başkanı ve Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Bozer ise, yönetim kurulunda en az üç kadın olması gerektiğine dikkat çekti. Bozer, “Bir kişi zaten eziliyor, iki kişi bile fikrini kabul ettirmekte zorlanıyor. Azınlık psikolojisi alt etmek için en az üç üyenin kadın olmalısın gerekliliğini şiddetle savunuyorum. Çünkü eşitlik ancak o zaman sağlanıyor. O nedenle yönetim kurullarına kadın kotasının koyulması, misafir yönetim kurulu üyeliği gibi bir takım sonuç odaklı uygulamaların olması şart.” diye konuştu.
Akkök Holding İcra Kurulu Başkanı Ahmet C. Dördüncü, yönetim kurulu üyeliği için sorulması gereken sorunun “Ben buraya ne katarım değil, ben buradan ne alırım?” olması gerektiğini vurgulayarak, “Hayır’ları, meydan okumaları yönetmeyi ve soru sormaktan çekinmeyen insanlarla çalışmayı seven biriyim. En basit soruyu soracaksınız ki bambaşka bir perspektif açılsın. Bu sorunuz, büyük bir ihtimalle rehavet için olan yönetim kurulunu sarsacak ve farkına varılmayan birtakım gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacak.” dedi.
ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, yönetim kurullarında önemli olan çeşitliliğin, fikir çeşitliliği olması gerektiğinin altını çizerek sözlerine şöyle devam etti: “Yönetim kurulunun görevi yönetimin yerine geçmek değil, onu yönlendirmek ve yaptığı işleri değerlendirmektir. Olası eksikleri yönetime göstermeli ve bu eksikleri gidermek adına yönlendirmelerde bulunmalıdır.”
MY Executive Kurucu Ortağı ve YKKD Danışma Kurulu Üyesi Müge Yalçın, son dönemde bağımsız yönetim kurulu üyelikleri için aile şirketlerinin kendilerine başvurduğunu belirterek, “Sayılar henüz yüzlerce değil eme umut verici. Aile şirketleri bu konuda henüz işin başındalar. Çünkü esas istekleri yönetim kurullarının oluşturulması ve kurumsallaşma konusunda. Ancak halka açık olmayan şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyeleri bazen tereddüt ediyor. O zaman biz onları yönetim kurulu danışmanı olarak konumluyoruz.” şeklinde konuştu.
Tepar Yönetim Kurulu Başkanı Sultan Tepe, son yıllarda yönetim kurulunda kadın üyelerin artışına ilişkin sevindirici gelişmelerin olduğunu, ancak bunun henüz istenilen düzeyde olmadığını vurguladı. Yönetim kurullarına hayır diyen üyelerin alınmasının önemine değinen Tepe, şöyle devam etti: “Yönetim kurulunda herkes, patronun fikirlerine evet diyor. Biz de geçen yıl dedik ki, bize hayır diyen yönetim kurulu üyeleri bulalım. Ancak, şunu net olarak ifade etmek gerekiyor. O hayırlara egolarımızı bastırıp, “Bir de bu açıdan bakalım.” diyecek.
Bankacılık sektörünün dönüştürücü gücü daha iyi bir dünya için harekete geçiriliyor…
UN Global Compact imzacısı 7 banka kredi süreçlerinde çevresel ve sosyal risklerin değerlendirmesi ve ilgili politikalara entegre edilmesi yönünde Global Compact Türkiye liderliğinde hayata geçirilen Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’ne imza attı.
Dünya genelinde öncü finans kuruluşları, sürdürülebilirliği hem şirket hem de müşteri seviyesinde uygulamaya koyarak, iş dünyası ve toplum için uzun vadeli değer yaratmaya başladılar. Bankacılık Çevre Girişimi (Banking Environment Initiative), Ekvator Prensipleri (Equator Principles), Sorumlu Yatırım Prensipleri (PRI – Principles for Responsible Investment) gibi iş birliğine dayalı girişimler de küresel sürdürülebilir kalkınma gündemine yön veriyor.
Global Compact Türkiye, finansman kuruluşlarının kredilendirme politikalarına sürdürülebilirlik ölçütlerini yerleştirmelerinin, sürdürülebilirlik olgusunu geniş kesimlere ulaştırmada önemli rol oynayacağına inanıyor. Bu kapsamda hazırlanan “Global Compact Türkiye Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi”, Türkiye’de finans sektöründeki mevcut uygulamaları daha ileri bir noktaya taşımak ve tüm aktörleri sürdürülebilir bir gelecek için harekete geçirmek adına önemli bir adım teşkil ediyor. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye), Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi (UNEP FI) ve Global Compact Türkiye (Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı) iş birliğiyle düzenlenen Sürdürülebilir Finans Forumu’nun beşincisi, 29 Eylül 2017’de Zorlu Performans Sanatları Merkezi ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Türk iş dünyası ve finans sektörünün Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri çerçevesinde strateji geliştirmelerine teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilen forum kapsamında 7 bankanın (Akbank, Garanti Bankası, ING Bank, İş Bankası, Şekerbank, Yapı Kredi ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası) imzaladığı, Global Compact Türkiye Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’nin lansmanı da yapıldı. İmzacı bankalar, 50 milyon dolar ve üstündeki projelerin finansmanında, projenin çevresel ve sosyal etkilerini de değerlendirme süreçlerine alacaklarını açıkladı.
Global Compact Türkiye inisiyatifi ile başlatılan “Doğal Paydaşlarla Çarpan Etkisi Yaratma” stratejisi doğrultusunda Türkiye’nin lider 7 bankası (Akbank, Garanti, İş Bankası, ING Bank, TKSB ve Yapı Kredi) finansman sağladıkları projelerde çevre ve sosyal sürdürülebilirlik ilkelerinde uyumu şart koşacaklarını taahhüt ettiler. . Dr. Argüden’in başkanlığındaki panelde Sürdürülebilir Finansman Bildirgesini imzalayan 7 lider bankanın yöneticileri bu gönüllü çalışmayı birlikte yürütmenin daha iyi bir dünya için neler yapılabileceği konusundaki deneyimleri paylaşma ortamı oluşturduğunu ve böylelikle öğrenme hızını artırdığını ifade ettiler Global Compact Türkiye ile birlikte dünyada proje finansmanı sağlayan 100’ü aşkın önemli kurumun imzaladığı Ekvator Prensiplerini benimseyen kurumlar ile Hollanda ve Fransa’da ortak çalıştaylar yaparak bu konudaki süreçlerini ve karar mekanizmalarını geliştirdiklerini belirttiler ve Türkiye’de böylesi bir kolektif bir çalışmaya imza atmanın önemli bir adım olduğunu vurguladılar.
T.C. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise “Sürdürülebilir Finansman Bildirgesine imza atan 7 Türk bankasını kutluyorum ama yetmez, bütün bankalar bu bildirgeye imza atmalı. Çünkü dünya bir felaketle karşı karşıya. Biz de bu dünyada olduğumuza göre bankacıların daha yüksek bir hassasiyetle hareket etmeleri gerekiyor” değerlendirmesinde bulunarak tüm bankaları bu dönüşümün bir parçası olmaya davet etti.
Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin, “Global Compact Türkiye olarak, 2 yıllık yoğun bir çalışmanın sonucunda, küresel bir başarıya imza atmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. 7 bankanın imzaladığı Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi ile söz konusu bankalarımızın, sürdürülebilirlik olgusunu geniş kesimlere ulaştırmada önemli rol oynayacağına inanıyoruz. Tüm bankalarımızı Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’ni imzalayarak bu dönüşümün bir parçası olmaya davet ediyorum” dedi. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 Küresel Risk Araştırması’nda iklim değişikliğinin önümüzdeki 10 yılda dünyayı tehdit eden en önemli 5 risk arasında gösterildiğinin altını çizen Seçkin ayrıca “UN Global Compact’in ‘Bilim Temelli Hedefler’ girişimine dahil olan dünyanın önde gelen 300 şirketi tüm değer zincirlerinde emisyon azaltma taahhüdünde bulunduğunu belirtti.
Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Yönetim Kurulu Başkanı Canan Ercan Çelik ise “İş ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan ‘Daha İyi İş Daha İyi Dünya’ Raporuna göre 2030’a kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek en az 12 trilyon dolar artı değer ve 380 milyon yeni istihdam yaratacak. Ayrıca Türkiye’nin yeni açıklanan ve büyümenin hızlandırılması, istihdamın artırılması gibi amaçlar ortaya konulan Orta Vadeli Programında da sürdürülebilir kalkınmaya hizmet edecek unsurlar mevcut. Bütün bu fırsatları değerlendirmek, finans sektörünün gelişimi ve kendi sürdürülebilirliği için de hayati öneme sahip” açıklamasında bulundu.
Dr. Yılmaz Argüden-Özel Sektörde Gönüllülük
Atf 2014 | Dr. Yılmaz Argüden
İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat FOX TV | Dr. Argüden’den Gençlerin Eğitimi Konusunda Tavsiyeler
“Kurumsal güven olmadan gelişme olmaz” diyen ARGE, 25 yaşında
“Kurumlarına güven duyulmayan toplumların gelişmesi sekteye uğrar.” Bu söz, Argüden Yönetişim Akademisi’nin kurucusu, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’e ait.
Dr. Argüden, Temmuz ayında yaptığımız söyleşide, “İyi yönetişim kurumlara duyulan güvenin artırılmasıdır. İyi yönetişim, başkalarının kaynaklarını kullananların gücünün kontrol edilmesini içerir. Çünkü kontrol edilmeyen güç, güç değildir. Bu nedenle, ister kamunun gücünü kullananlar, ister şirket yönetimi, isterse gönüllü kuruluşların yöneticileri olsun tutarlı, sorumlu, hesap verebilir, adil, şeffaf ve katılımcı bir yaklaşım ile etkin sonuçlar üretebildiklerinde başarı sürdürülebilir olur. Bu ilkelerden ödün verilerek elde edilen sonuçlar, paydaşların güven kaybına neden olduğu için sürdürülebilir olmaz. Tarih, güven kaybının yaşandığı toplumların yaşadığı önemli hayal kırıklıklarıyla doludur” demişti.
Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirket ile 1000’den fazla proje gerçekleştiren ARGE Danışmanlık, 25 yılı geride bıraktı.
ARGE’nin 25. yıl kutlamasında iş dünyasının duayen isimlerinden Can Kıraç, “Yılmaz Argüden 25 yıllık dostum” diye başlayan konuşmasında, Dr. Argüden’in Koç Holding anayasasını oluşturduğunu ve bu anayasanın Vehbi Koç’un imzası ile yayınlanmasını sağladığını dile getirdi. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, ARGE Danışmanlık’ın Türkiye’deki şirketlerin toplam kalite ile tanışmasında büyük rol üstlendiğinin altını çizerken, Tırsan ve Uluslararası Nakliyeciler Derneği Başkanı Çetin Nuhoğlu da “Dr. Argüden, şirketlerin yeni bir yönetim anlayışına geçmelerine, küresel toplum anlayışını benimsemelerine, sosyal ve toplumsal sorunların çözümü için gönüllü katkı sağlamalarına öncülük etti” yorumlarını yaptı.
Çetin Nuhoğlu, Tuncay Özilhan, Mervyn E. King, Dr. Argüden, Can Kıraç ve Sir Mark Moody Stuart
Global Compact’ı imzalayan ilk Türk şirketi
ARGE Danışmanlık 2002 yılında UN Global Compact-Küresel İlkeler Sözleşmesini imzalayan ilk Türk şirketi oldu. Sözleşmeyi imzalayan ilk STK da yine o zaman Dr. Argüden’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yaptığı KalDer’di.
Dr. Yılmaz Argüden, 25. yıl buluşmasında, Royal Dutch/Shell Grubu Başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi Eş Başkanlığı ve Global Compact Vakfı Başkanlığı gibi küresel deneyimleri bulunan ünlü İngiliz iş adamı Sir Mark Moody Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King ile birlikte, “adil yönetim, şeffaflık, sorumluluk ve hesap verebilirlik” kavramlarını masaya yatırdı. Stuart, King ve Argüden’in sohbetinden, iş dünyasının insani değerlerin yaygınlaştırılması adına not alması gereken satırlar şöyle:
Şirketler küresel dönüşümün öncüsü olabilir
– “Sorumluluk sahibi bir lider, kar etmek ve yenilikçi olmanın yanı sıra, kararlarının sosyal etkilerini de dikkate alır.”
– “Sorumlu lider performans odaklı olurken, sorumluluk sahibi, hesap verebilir, adil ve şeffaf olandır.”
– “Yolsuzluk bir çok kötülüğün temelidir.”
– “Şirketler, paydaşların görüşlerine ve fikirlerine açık olmalıdır.”
– “Şeffaflık yolsuzluğun ilacıdır.”
– “İyi yönetişim şeffaflık hesap verebilirlik ve iyi bir raporlama ile gerçekleştirilir.”
– “Piyasanın gücü tartışılmaz. Ancak piyasaların düzgün işleyebilmesi için düzenlemelere ihtiyaç vardır.”
– “İyi yönetişim yasalardan ayrı bir olgu değildir, çünkü mahkemeler karar verirken doğru uygulamaları da göz önünde tutarak karar verir.”
– “Sorumluluk sahibi şirketler iş imkanları yaratır, yerel şirketlerin gelişmesini ve tedarik zincirine katılmasını sağlar, ve en önemlisi yerel kapasitenin gelişmesine katkı sağlar. Birlikte toplumsal değişimi tetikleyebilirler.
– “Bir şirket paydaşlarının meşru ve mantıklı taleplerini, beklentilerini bilmeli ve bu beklentilere uygun davranmalıdır. Şirketler küresel dönüşümün öncüsü olma potansiyeline sahipler.”
Mervyn E. King, Sir Mark Moody Stuart ve Dr. Argüden
“Turkey” değil, TÜRKİYE
Dr. Yılmaz Argüden’in de ifade ettiği gibi, ARGE, 25 yıl boyunca, güvenin iyi yönetişimin temel taşı olduğunu vurguladı. Bu 25 yıllık çalışmanın özeti olarak ise Dr. Argüden’in özellikle dikkat çektiği üç temel unsur var:
1) Kurumlara duyulan güvenin artması için iyi yönetişim şart. Güven ortamı yoksa gelişme de yavaşlar.
2) Sorumluluk sahibi liderlerin çevrelerini de düşünmeleri gerekli. Ancak bu sayede o çevrede yaşayabilirler.
3) Türkiye’nin İngilizce anlamı olan “Turkey”, Türkiye’ye yakışmıyor. Türkiye, İngilizcede de Türkiye olmalı.
Didem Eryar Ünlü
Dünya Gazetesi, 28.09.2016
Aile Şirketlerinde Sürdürülebilirlik
TAİDER Aile İşletmeleri Derneği tarafından sürdürülebilirlik konusundaki çalışmaları desteklemek amacıyla tasarlanan ve bu yıl ikincisi verilecek olan “TAİDER Kuzey Yıldızı Ödülleri”ne başvuran kurumları değerlendirecek ve saha ziyaretleri gerçekleştirecek değerlendiricilerin eğitimleri tamamlandı. Eylül ayında gerçekleşecek saha ziyaretleri sonrası sonuç puanlarını değerlendirici ekipler Kuzey Yıldızı jürisi ile paylaşacak. Jüri kararı sonrasında 2 Kasım’da gerçekleşecek TAİDER 6. Ulusal Aile İşletmeleri Zirvesi’nde ödüller sahiplerini bulacak.
TAİDER, Kuzey Yıldızı Ödülleri tasarlayıcısı ve eğitimleri sağlayan ARGE Danışmanlık ortakları Pınar Ilgaz ve Hakan Kilitçioğlu’na teşekkür plaketi verdi.
TAİDER’in organizasyonu ile Kuşadası’nda gerçekleşen ve proje ortağı ARGE Danışmanlık tarafından verilen toplam 4 günlük değerlendirici eğitimlerinin ilk bölümünde, iki gün boyunca 35 değerlendirici Kuzey Yıldızı Ödülleri süreci ile uygulama yöntemi hakkında bilgilendirildi ve uygulamalı ekip çalışmalarına katıldı. İkinci bölümü İzmir’de devam eden kişisel gelişim eğitimlerinde ise değerlendiricilerin hem kuramsal hem de uygulama bilgisi ile öğrenme ve öğrendiklerini kendi şirketlerinde de uygulama olanağı bulması hedeflendi. Eğitimlerin açılış konuşmasını yapan TAİDER Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk Komitesi Başkanı Günseli Ünlütürk, Kuzey Yıldızı Projesi’nin aile şirketlerinin sürdürülebilir iş modelleri geliştirmelerine katkı sağlamak, iyi örnekleri paylaşmak ve gelişimin tüm kurumlara yayılımını desteklemek amacıyla tasarlandığını aktardı. Ünlütürk: “Kuzey Yıldızı Projesi ile kurumsal sürdürülebilirlik yaklaşımını benimseyerek bu alanda çalışmalar yapan, çalışanlar, çevre, toplum ve gelecek nesiller açısından fark yaratarak ülke ekonomisine değer katan aile işletmelerinin teşvik edilmesini amaçlıyoruz. Kuzey Yıldızı Ödülü için başvuran şirketler, sunulacak değerlendirme raporu sayesinde gelişmiş ve geliştirilecek alanlarını tespit etme imkânı elde ediyor. Bu sürece katılan değerlendiriciler ise edindikleri bilgi ve saha ziyaretleri ile kazandıkları deneyimi kendi şirketlerinde de uygulama imkânı buluyor.”
Yıl 2002: AK Parti bunları yapacak mı?
Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirketle binden fazla yönetim danışmanlığı projesi gerçekleştiren ARGE Danışmanlık’ın Kurucu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in, 25’inci yıl kutlama mekânı olarak Boğaziçi Üniversitesi’ni (BÜ) seçmesi, 2002 yılında yaptığı şu saptamayla ilintili olabilir:
“2020 yılında entelektüel sermaye, finansal sermayeden çok önemli olacak.”
Dr. Argüden için Harvard Business School Dekanı John McArthur’un gönderdiği kutlama mesajında kullandığı “Modern çağın Rönesans düşünürü” ifadesi, salondakileri konferans boyunca peşinden sürükledi.
KÜRESEL LİDERLER KATILDI
Koç Holding’in emekli CEO’larından Can Kıraç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Tırsan ve UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu, Royal Dutch/Shell Group başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi eşbaşkanlığı ve Global Compact Vakfı başkanlığı gibi küresel deneyimlere sahip İngiliz işadamı Sir Mark Moody- Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Uluslararası Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King’in konuşmalarıyla katkı sağladığı buluşmada, “Geleceği tasarlayanlar mı, geleceği öngörüyor” sorusu sorulmadı ama bence tam da yeriydi.
BÜ’de kurulan “Argüden Yönetişim Akademisi”ne 1.5 milyon dolar bağış da yapan Nuhoğlu kürsüye çıktığında, Dr. Argüden’in bugüne kadar kaleme aldığı yazılarından kesitler aktardı.
Argüden AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden yalnızca 6 gün sonra kaleme aldığı bir yazısında şu soruyu soruyor:
“AK Parti bunları yapacak mı?”
Yeni hükümetin başarılı olmasını, şu 3 kritere bağlıyor: “Bir, atamaları yeteneklere göre yapmak; iki, ülkenin uluslararası konumunu güçlendirmek; üç, kaynakları verimlilik, etkinlik ve şeffaflık ilkesine göre kullanmak.”
Hâlâ en büyük sorunlarımızın kaynağı bu 3 noktada düğümleniyor ve biz bu soruları güncel kabul edebiliriz….
YOLSUZLUKLA MÜCADELE İLKESİ NASIL GİRDİ?
Kutlamada, Dr. Argüden moderatörlüğünde, Sir Moody-Stuart ve King ile düzenlenen mini bir panel de yer aldı.
1998-2001 yılları arasında Dutch/Shell Grubu’nun başkanlığını yapan, 2005 yılına kadar da yönetimde yer alan Sir Moody- Stuart’ın verdiği örnek, kapitalist düzende hazmı en zor mönünün “yolsuzlukla mücadele” olduğunu ortaya koyuyor.
Sir Moody-Stuart, 2003 yılında, BM Global Compact Danışma Kurulu’na davet edildiğinde yaşadıklarını anlatıyor:
“Raporlamalara yolsuzlukla mücadele performansının girmesini şart koştum. Zor ikna oldular. ‘Asla 11’inci ilke olamayacak’ diye taahhüt ettiler. Yolsuzlukla mücadele olmadan başarı mümkün değil.”
Yönetim kurulunda Dr. Argüden’in de yer aldığı ve 2000 yılında imzaya açılan BM Global Compact’a, böylelikle 10’uncu madde olarak giren “Yolsuzlukla Mücadele” başlığına; “İş dünyası rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla savaşmalı” cümlesi girebiliyor.
Hatırlayalım: Türkiye’nin 2015 yılındaki G20 dönem başkanlığında oluşturulan B20 (İş Dünyası-20) açılım grubunda, tartışmalı bir süreçten sonra “Yolsuzlukla Mücadele Grubu Başkanı” belirlenebilmişti.
145 ülkede, 12 bin kurum, şirket ve STK’nın imzaladığı BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde, Türkiye’den 300 imzacı yer alıyor.
Argüden, Türkiye’de toplam sayının azlığına karşılık en büyük 20 şirketten 15’inin imzacılar arasında olmasıyla teselli buluyor.
Mervyn E. King, Sir Mark Moody Stuart ve Dr. Argüden
TURKEY YERİNE TÜRKİYE
Panelin kapanışında, yurtdışı ülke tanıtımlarında İngilizce karşılığı hindi olan “Turkey” kelimesi yerine, “Republic of Türkiye” söyleminin kullanılmasını öneren Dr. Argüden, davetlilerin toplantının yapıldığı BÜ Albert Long Hall salonundan, şu 3 fikirle çıkmalarını istedi:
1- Kurumlara duyulan güvenin artması için iyi yönetişim ilkelerinin yerleşmesinin takipçisi olmalıyız. Bunun için lobi yapmalıyız.
2- Sorumlu liderlik, çevreyi, paydaşları, toplumu etkileme gücüdür. Çevrelerini düşünenler ancak o çevrede yaşayabilirler.
3- Dünyaya ne katkı sağlıyoruz sorusunu sormalıyız.
Dr. Argüden, UN Global Compact’ı imzalayan ilk Türk şirketi ARGE’nin yanı sıra, 50’yi aşkın şirketin yönetim kurulunda yer alıyor, dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Rothschild’ın, Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürütüyor.
Bu tavsiyeleri verirken, bir bildiği vardır!
Serpil Yılmaz
Haber Türk, 30.09.2016
Entegre Raporlama geliyor…
Bana sorarsanız, Türkiye’de yönetim kalitesi denince ilk akla gelen isimlerden biri hiç şüphesiz Dr. Yılmaz Argüden Beydir. Beni Salı akşamı bir iş yemeğine davet ettiği zaman hiç tereddütsüz kabul ettim. Ne zaman onunla bir araya gelsem mutlaka yeni bir şeyler öğrenirim. Bu kez de öyle oldu…
Argüden, Dünya gazetesinden Hakan Güldağ Bey ile Hürriyet Daily News’ten Barçın Yinanç Hanımı da çağırmış. Bir de özel misafiri vardı. Londra’dan gelmiş. Richard Howitt, İngiltere’de İşçi Partisi’nde kariyer yapmış politika kökenli bir yönetici. Sonra uzun yıllar İşçi Partisi adına İngiltere’yi temsilen Avrupa Parlamentosu üyesi olarak görev yapmış. Ve nihayet siyaseti bırakarak Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi’nin (IIRC) CEO’su olarak çalışmalarını sürdürmeye karar vermiş.
Argüden Yönetişim Akademisi de IIRC’nin dünyadaki ilişki ağının içinde yer alıyor. Destekçileri tabii ki var ancak IIRC kâr amacı gütmüyor. Türkiye’de entegre raporlama yaklaşımı konusunda platformun kurumsal kurucuları arasında TÜSIAD, TKYD, Global Compact Türkiye, Argüden Yönetişim Akademisi, SKD, Borsa İstanbul, Çimsa ve Garanti Bankası sayılıyor. Raporlamayı fiilen başlatmış olanlar ise Argüden Yönetişim Akademisi, TSKB, Çimsa, Oyak’tan Aslan Çimento ve Adana Çimento. Bu kervana Garanti’nin de yakında katılması bekleniyormuş.
Dünyada kapitalizmin çehresini değiştirmeyi ve iş başarısını sürdürülebilir kılmanın en etkili araçlarından bir olarak müthiş bir hızla yayılan, bir kuruluşun bugün geçerli standart faaliyet raporunu ikame edeceği varsayılan Entegre Raporlama, derya deniz bir konu. Ben anladığım kadarıyla ve de kolay anlatılır bir şekilde nakletmeye çalışayım. Ayrıntı için Akademi’nin çıkardığı Entegre Düşünce adlı kitabı özellikle tavsiye ederim.
Günümüz şirket değerlendirmeleri her ne kadar ağırlıklı olarak finansallar ve mizanlar üzerinden yapılıyorsa da bunun yetersiz olduğunu görenler, raporlamanın elle tutulamayan ve gözle görülemeyen kıymetler üzerinden de ele alınmasının kaçınılmaz olduğunu tespit etmişler. Nedir bunlar? Örneğin kuruluşun marka değeri, patentleri, Ar-Ge çalışmaları vb entelektüel varlıkları; çalışan değeri; sosyal paydaşlarıyla ilişkilerinde ortaya koyduğu, biriktirdiği kıymet; sürdürülebilirlik konusundaki çalışma ve refleksleri; kurumsal vatandaşlık ve sosyal sorumluluk alanındaki kıymetleri vb…
Yatırımcıların artık entegre bakış açısıyla yapılan raporlara daha çok değer verdikleri ve 700-800 gibi sayfalar tutan ve bırakın okunmasını taşınması bile neredeyse imkânsız, tuğla gibi raporlardan çok, öncelikleri belirlenmiş ve her iki alanı hem finansalları, hem de finansal olmayanları kapsayan bir yaklaşımı tercih ettikleri saptanmış.
İlk kez Güney Afrika Cumhuriyeti, Entegre (Bütünleşmiş) Düşünce’nin bir ürünü olan Entegre Raporlamayı resmen kabul etmiş…
Üç yılda tüm dünyada konuya ciddiyetle eğilen şirket sayısının 160’dan 1600’e çıktığını söyleyen Howitt, pek çok ülkede olaya devlet kurumlarının sahip çıktığının ve entegre raporlamanın önümüzdeki yıllarda standart faaliyet raporu haline geleceğinin altını çiziyor…
Bu konular uzun zamandır ‘Kurumsal Yönetişim’ çerçevesinde tartışılır dururdu. Ancak bu kez çok daha sistematize edilerek sunulmakta. İşin en zor kavranan yanı ise bu alandaki yol gösterici entegre düşünce ve raporlama kurumlarının fikrin yayılması adına değişime katılmak isteyenlere herhangi bir ücret söz konusu olamadan destek vermeleri. Hele de vahşi kapitalizmin şekillendirdiği bu vahşi tüketim dünyasında…
Ali Saydam
Yeni Şafak, 16.11.2017
ARGE Danışmanlık, B20’nin Yönetişim ve Sürdürülebilirlik bilgi ortağı
G20 Zirvesinde Devlet Başkanlarına sunulacak önerilerin belirlenmesi için yapılan hazırlık çalışmaları kapsamında 1 Haziran 2015 tarihinde Paris’te OECD Genel Merkezinde gerçekleştirilen paneli ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden yönetti. Panele, UN Global Compact Vakfı Başkanı Sir Mark Moody-Stuart, Uluslararası Ticaret Odası (ICC) Genel Sekreteri John Danilovich, OECD Düzenleyici Politikalar Başkanı Nikholai Malysev, Entegre Raporlama Platformu CEO’su Paul Druckman ve Dünya Bankası Avrupa Özel Temsilcisi Stefan Emblad konuşmacı olarak katıldılar.
Paris, 1 Haziran 2015 – G-20 zirvesi 15 – 16 Kasım tarihlerinde Devlet Başkanlarının katılımı ile Antalya’da gerçekleştirilecek. G20 zirvesinde Devlet Başkanlarına, iş dünyası sorunlarının çözülmesine katkı sağlayacak öneriler B20 (Business20) Platformu tarafından hazırlanıp sunuluyor. Bu yıl Türkiye’nin Başkanlığını üstlendiği B20 Platformu “Yönetişim ve Sürdürülebilirlik” (Governance and Sustainability) konulu bir çalışma başlattı. Çalışmanın başlatılmasında 2015 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedefleri belirlenecek olması ve Aralık ayında Paris’te İklim Zirvesi gerçekleşecek olması da rol oynadı.
B20 Yönetişim ve Sürdürülebilirlik çalışmasının Bilgi Ortağı ve Danışmanı (Knowledge Partner) olarak ARGE Danışmanlık seçildi. ARGE gerek B20 çerçevesinde üye ülkelerde gerçekleştirdiği anket çalışması ile gerek bu konudaki bilgi birikimi ile G20 Liderlerine öneri hazırlama görevini üstlenmiş bulunuyor. ARGE Danışmanlık, 2010 yılından bu yana yapılan B20 çalışmalarında Bilgi Ortağı olarak seçilen tek Türk danışmanlık şirketi oldu.
Panelde yaşanabilir ve katılımcı bir gelişme açısından yönetişim ve sürdürülebilirliğin önemi, iş dünyasının rolü, devletlerin rolü, gönüllülük yaklaşımının etkileri, şeffaflık ve raporlamanın önemi ile OECD ve Dünya Bankası gibi çok taraflı yapıların bu konuda sağlayacağı destek tartışıldı.
Toplantıya katılımcı olarak G20 ülkelerinden gelen iş dünyası temsilcileri, B20 Türkiye Sekretaryası üyeleri katıldılar. Panel sonrasında toplantıya katılımcıların da görüş ve önerileri alındı.
Toplantıda ARGE Danışmanlık yetkililerinden Dr. Yılmaz Argüden’in yanı sıra Pınar Ilgaz ve Dr. Erkin Erimez’de hazır bulundular.
Paul Druckman (CEO, Entegre Raporlama), John Danilovich (Genel Sekreter, ICC), Dr. Yılmaz Argüden (ARGE Danışmanlık, B20 Knowledge Partner), Stefan Emblad (Dünya Bankası Avrupa Direktörü), Nikolai Malyshev (OECD, Düzenleyici Politikalar Başkanı)
Kurumsal Yönetişimin El Kitabı: Sürdürülebilir bir Gelecek için Sorumlu Yönetim Kurulları
ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, uluslararüstü bir bakış açısıyla iklim değişikliği ve ilişkili problemlere bir çözüm öneriyor: “İş dünyasının gelecekte yapacağı yatırımlar, sıfır karbon emisyonuyla uyumlu olmak zorunda kalacak.”
Dr. Argüden, küresel çaptaki bir çok sürdürülebilirlik girişimini değerlendirmekle beraber geleneksel olmayan bir de çözüm önerisi sunuyor:
“Problemin kökeni küresel yönetişim uygulamalarında gizli. Maalesef ne vergi sistemlerimiz, ne de teşvik mekanizmalarımız karbon emisyonlarını azaltmayı teşvik etmiyor. Üstelik küresel sorunlarla baş edebilmek için yeterli kaynaklara sahip, yetkin uluslararası kurumlar da oluşturulmuş değil.
Bu yüzden ilk yapılması gereken, çözüm üretebilecek ve yaptırım gücü olacak uluslararası kurumlara bu işi yetkelendirilmeli.
İkinci olarak yapılması gereken ise gençlere işbirliği içinde çalışmayı öğretebilmek, bu dünyada beraber yaşadığımız bilincini aşılamak ve kendi gelecekleri adına küresel karar alma süreçlerine dahil olmalarını sağlamak.
Üçüncü olarak da vergilendirmeden başlayarak teşvik mekanizmalarının yeniden şekillendirilmesi gerekli.”
Dr. Yılmaz Argüden, Philips, Unilever, Microsoft, Google, Apple, ING, Puma ve daha bir çok küresel şirketin Yönetim Kurullarından örneklerle zenginleştirdiği yazısını, Yönetim Kurullarının kendilerini değerlendirebilmeleri için hazırladığı Sürdürülebilirlik Checklist’i ile bitiriyor. Şirketinizin uzun soluklu olmasını istiyorsanız ve gelecek nesillere sağlıklı bir dünya bırakmak istiyorsanız, Dr. Argüden’in söylediklerine kulak kabartmakta fayda var.
— James McRitchie’nin CorpGov.net’te çıkan incelemesi
Türkiye’nin OECD Daimi Temsilciliği’nde Resepsiyon
Merkezi Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Türkiye Daimi Temsilciliği resepsiyon düzenledi.
Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mithat Rende, büyükelçilik konutunda, OECD Bakanlar Kurulu toplantısı için Paris’te bulunan G-20’nin iş dünyası ayağı B-20 delegasyonu onuruna bir resepsiyon verdi. Paris OECD Forumu’na B20 Türkiye Heyeti BIAC (İş ve Sanayi Danışma Komitesi) 1 Haziran’da düzenlenen Genel Kurul toplantısına katıldı. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) her yıl düzenlenen Bakanlar Konsey Toplantısı bu yıl 2-3 Haziran’da Paris’te OECD Konferans merkezinde gerçekleşecek . Türkiye, Bakanlar Konseyi’ne Hazine Müsteşar vekili Cavit Dağdaş başkanlığındaki resmi bir heyet ile katılıyor. Resmi heyette Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı Nesrin Çelik de yer alacak. OECD Formu 2-3 Haziran’da Bakanlar Konseyi Toplantısı hemen öncesinde, iş dünyasının temsilcileri, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerinin de katılımı ile gerçekleşecek. Bu yıl foruma B20 Türkiye Heyeti de katılım sağlıyor. B20 Türkiye, OECD ve BIAC (İş ve Sanayi Danışma Komitesi) işbirliğinde bugün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu başkanlığında düzenlenecek özel toplantıda Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığı öncelikleri ile B20’nin bu çerçevedeki gündemi ve çalışmaları ele alınacak. Toplantıya Ali Koç, Hüsnü Özyeğin, Zeynep Bodur Okyay, Güler Sabancı, Yılmaz Arguden bankpozitif yönetim kurulu başkanı Hasan Akçakayalıoğlu’nun da katılımı bekleniyor.
Koç Holding’den Oya Ünlü, B20 Knowledge Partner ARGE Danışmanlık’tan Dr. Erkin Erimez, Pınar Ilgaz ve B20 Sherpası Sarp Kalkan
Gelişimin şartı entelektüel sermayeye yatırım yapmaktır
Boğaziçi Üniversitesi için 1,5 milyon ABD Doları bağış.
Boğaziçi Üniversitesi Vakfı ve ARGE Danışmanlık arasında imzalanan bir protokol ile yürürlüğe giren Argüden Yönetişim Akademisi Şartlı Bağış Fonu’nun ilk bağışçısı Avrupa’nın en büyük treyler üreticilerinden Tırsan A.Ş. oldu.
Boğaziçi Üniversitesi Vakfı Başkanı Rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve Argüden Yönetişim Akademisi Direktörü Barış Dinçer’in katılımı ile düzenlenen imza töreninde Tırsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Argüden Yönetişim Akademisi’ne eğitim ve araştırma faaliyetlerinde kullanılmak üzere 1.5 milyon ABD Doları bağışta bulundu.
İyi yönetişim bir kültür, iklim ve davranışlar bütünüdür.
Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Gülay Barbarosoğlu törende ‘’Türkiye’nin 21. yüzyılı genç ve dinamik bir nüfus yapısı ile karşıladığını, böylesi bir fırsatın heba edilmemesi gerektiğini” belirterek “İyi yönetişimin bir kültür, bir iklim ve bir davranışlar bütünü olduğunun altını çizerek “Bu bakımdan yönetişim anlamında yetkin ve vizyon sahibi gelecek nesil liderlerin yetiştirilmesinin kritik önemde olduğunu” söyledi. Prof. Dr. Barbarosoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Öğrenciliğinden bu yana hem akademik alanda, iş dünyasında ve kamu sektöründe, hem de sosyal sorumluluk konularında gösterdiği liderlik ile örnek mezunlarımızdan olan Dr. Yılmaz Argüden’in öncülüğünde kurulan Argüden Yönetişim Akademisi ile BÜVAK arasında bağış platformu üzerinden bir işbirliği sunmaktan mutluluk duymaktayız. Boğaziçi Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinin de, geliştirilecek yönetişim odaklı eğitim ve araştırma faaliyetlerine destek olacaklarını düşünüyorum.”
Günümüzde kurumlar için iyi tanımlanmış bir kurumsallaşma sürecinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Tırsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu ise, Boğaziçi Üniversitesi ile imzalanan protokolün bu bağlamda ciddi bir katma değer yaratacağını belirtti. Nuhoğlu, Batı’da çok yaygın olan yatırımcı-üniversite işbirlikleri kapsamında Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan söz konusu bağışın yatırımcılar için önemli bir model oluşturacağını ifade etti.
Türkiye’de bağışçılık anlamında bir dönüm noktası
Bu işbirliğinden kamu sektörü ve özel sektörün gelecek vaat eden genç liderlerinin yanı sıra, sivil toplum kuruluşlarının ve vizyonuna gelecek odağını yerleştiren tüm kurumların yararlanacağını
ifade eden Argüden Yönetişim Akademisi kurucusu Dr. Yılmaz Argüden ise şunları söyledi:
‘’Güven toplumsal gelişmenin temelidir. Kurumlara duyulan güven, kişilere duyulan güvenden çok daha uzun vadelidir. Bunu oluşturabilmenin temeli ise iyi yönetişimi geliştirmektir. İyi yönetişimi özellikle geleceğin liderleri gençlere iyi anlatabilmek, bu konudaki araştırmaları desteklemek için kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi olarak; Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi ile işbirliği yapmaktan memnuniyet duyuyoruz’’.
Söz konusu bağışın Türkiye’de bağışçılık tarihinde çığır açan bir yönü olduğunu belirten Dr. Yılmaz Argüden, ‘’Ülkemizde iyi yönetişim kavramının gelişmesi için ilk defa bir bağış yapılıyor. Bu aynı zamanda ülkemizin gelişimi için çok büyük önem taşıyor. Entelektüel sermayeyi geliştirmeden fiziksel sermayeyi geliştirmek mümkün olmaz. Bu bağışın entelektüel sermayeyi geliştirici bir katkısı olacağına inanıyoruz’’ dedi.
Boğaziçi Üniversitesi
TIRSAN’dan Argüden Yönetişim Akademisi’ne 1.5 milyon dolar bağış
Yönetişim konusundaki bilgi birikimini toplumla paylaşmak üzere faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi’nin ilk bağışçısı Tırsan A.Ş oldu.
Tırsan Yönetimi Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Boğaziçi ÜniversitesiVakfı (BÜVAK) bünyesinde oluşturulan Argüden Yönetişim Akademisi Bağış Fonu’na 1.5 milyon dolar bağışta bulundu.
Boğaziçi Üniversitesi Vakfı Başkanı ve aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve Argüden Yönetişim Akademisi Direktörü Barış Dinçer’in katılımı ile düzenlenen imza töreninde Tırsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Argüden Yönetişim Akademisi’ne eğitimve araştırma faaliyetlerinde kullanılmak üzere 1.5 milyon ABDDoları bağışta bulundu.
Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen imza töreninde yapılan konuşmalarda farklı görüşlere yer verildi.
Tırsan Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanlığı görevini yürüten Çetin Nuhoğlu “Gelişmenin temeli güvendir. Vatandaşların ve paydaşların güvenini kazanmak ise katılımcılık, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi iyi yönetişim ilkelerini her alanda hayata geçirmekle sağlanabilir. Bu nedenle, sürdürülebilir büyüme için başta kamu sektörü olmak üzere sivil toplum kuruluşları ve özel sektörde de iyi yönetişim anlayışını geliştirmeliyiz. OECD’nin 2014 yılı Türkiye raporunda yer alan bir araştırmaya göre Türkiye’de istihdam edilen işçi başına üretilen artı değer, Türkiye’deki yabancı sermayeli şirketlerde yerli şirketlere oranla iki kat daha fazla. Bu da, problemin bir kaynak sorunu değil, yönetim anlayışı sorunu olduğunu gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
Nuhoğlu, projeyi desteklemelerinin ardındaki nedenleri açıkladı:
“Sürdürülebilir büyüme için rekabet edebilirlik, rekabette avantajlı olmak için ise Ar-Ge, inovasyon ve yönetim kalitesi temel yetkinliklerdir. Türkiye’de sürdürülebilir rekabet edilebilirlik aslen bireysel başarılara veya ülkenin genel büyüme potansiyeline bağlanmamalıdır. Yaşam kalitemizi geliştirmek için toplumda bu yetkinlikleri artırabilecek katılımcı politika oluşturma süreçleri oluşturulmalıdır. Yönetişim alanında uluslararası bir isim olan Dr. Argüden öncülüğünde kurulan bu Akademinin sürdürülebilirlik için gerekli yönetişim anlayışının yerleşmesi yönünde önemli bir açığı dolduracağına güveniyor, bu nedenle de bu fikre yatırım yapılması gerektiği inancıyla bu projeye destek oluyoruz. Biz Tırsan olarak her zaman başarıya giden yola ışık tutulmasına destek oluruz.”
“Türkiye’nin 21. Yüzyılı genç ve dinamik bir nüfus yapısı ile karşıladığını, böylesi bir fırsatın heba edilmemesi gerektiğini” belirten Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ise “iyi yönetişimin bir kültür, bir iklim ve bir davranışlar bütünü olduğunun altını çizerek “bu bakımdan yönetişim anlamında yetkin ve vizyon sahibi gelecek nesil liderlerin yetiştirilmesinin kritik önemde olduğunu” söyledi.
Prof. Dr. Barbarosoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öğrenciliğinden bu yana hem akademik alanda, iş dünyasında ve kamu sektöründe, hem de sosyal sorumluluk konularında gösterdiği liderlik ile örnek mezunlarımızdan olan Dr. Argüden’in öncülüğünde kurulan Argüden Yönetişim Akademisi ile BÜVAK arasında bağış platformu üzerinden bir işbirliği sunmaktan mutluluk duymaktayız. Boğaziçi Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinin de, geliştirilecek yönetişim odaklı eğitim ve araştırma faaliyetlerine destek olacaklarını düşünüyorum.”
Argüden Yönetişim Akademisi: Yönetişimde eğitim, araştırmanın yeni adresi
Kâr amacı gütmeyen Akademi, ARGE Danışmanlık tarafından yönetişim konusundaki bilgi birikimini toplumla paylaşmak üzere faaliyet göstermek üzere 2014 Şubat ayında kuruldu. ‘İyi yönetişim, kaliteli yaşam’ anlayışıyla yola çıkan Akademi kamu, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlarında yönetişim kalitesini artırmaya yönelik faaliyetler yürütüyor. Bu amaçla akademik kurumlar, uluslararası kuruluşlar ve konu ile ilgili sivil toplum kuruluşları ile ortak eğitim ve araştırma projeleri geliştiriyor.
Argüden Yönetişim Akademisi’nin Direktörlüğünü daha önce Dünya Bankası, Harvard Üniversitesi, OECD gibi uluslararası kuruluşlarda önemli çalışmalara imza atan Barış Dinçer yürütüyor. Barış Dinçer, 2014 Haziran ayında Columbia Üniversitesi Ira Millstein Merkezi tarafından verilen prestijli Kurumsal Yönetişimin Yükselen Yıldızı Ödülünü de kazanmıştı.
Akademi’nin Koordinasyon Kurulu Başkanlığını hekimliği ve sağlık alanında akademik ve idari yöneticilik görevleri yanı sıra Etik ve İtibar Derneği Kurucu Başkanlığı ve Sağlıkta Kalite İyileştirme Derneği Kurucu Başkan Yardımcılığı görevlerini başarı ile yürüten Prof. Dr. Metin Çakmakçı yapıyor. Başkan Yardımcılığı görevini ise ARGE Danışmanlık ortaklarından Pınar Ilgaz üstleniyor. Koordinasyon Kurulu’nda ayrıca, BÜVAK’ı temsilen Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, McKinsey deneyimli Gizem Argüden ve Akademi Direktörü Barış Dinçer yer alıyor.
Akademi’nin Akademisyenler Kurulu’nda ise Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, Prof. Dr. Vedat Akgiray ve Dr. Erkin Erimez yer alıyorlar.
Milliyet Gazetesi / 06 Aralık 2014, Cumartesi
BÜVAK bünyesinde Argüden Yönetişim Akademisi Şartlı Bağış Fonu oluşturulmasına yönelik anlaşma imzalandı
Rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve ARGE Danışmanlık Şirketi
Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in katıldığı imza töreni ile
BÜVAK bünyesinde Argüden Yönetişim Akademisi Şartlı Bağış Fonu
oluşturulmasına yönelik anlaşma imzalandı.
http://www.rektorluk.boun.edu.tr/news_detail.php?id=162#sthash.hO3PHVim.dpuf
Boğaziçi Üniversitesi Haberler / 1 Aralık 2014
ARGE Danışmanlık Kadın Erkek Eşitliğini destekleyen öncü kuruluşlar arasında…
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Borsa İstanbul’da düzenlenecek törende gong tıpkı geçen yılki gibi bir kez daha kadın erkek eşitliği için çalacak.
“Kadın Güçlenirse Toplum Güçlenir” sloganıyla yola çıkan ve ARGE Danışmanlık ortaklarından Pınar Ilgaz’ın da yer aldığı Global Compact Türkiye Kadının Güçlenmesi Grubu tarafından organize edilecek törende ayrıca Kadının Güçlenmesi Prensiplerini imzalayan yeni şirketlerin isimleri de açıklanacak.
UN Global Compact ve UN Women’ın ortak bir girişimi olan Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) 2010’dan beri iş dünyasında kadının güçlendirilmesi için şirketleri ve kurumları şu 7 ilkeyi imzalamaları için teşvik ediyor:
- Cinsiyet eşitliği için Üst Düzey Kurumsal Liderlik Sağlanması
- Tüm Kadın ve Erkeklere İşte Adil Davranılması, İnsan Haklarına ve Ayrım Yapmama İlkesine Saygı Gösterilmesi, Bu İlkelerin Desteklenmesi
- Tüm Kadın ve Erkeklere Sağlık, Güvenlik ve Refah Sağlanması
- Kadınların Eğitim, Kurs ve Profesyonel Gelişim İmkanlarıyla Desteklenmesi
- Kadınları Güçlendiren Girişimci Gelişimi, Tedarik Zinciri ve Pazarlama Yöntemlerinin Uygulanması
- Toplumsal İnisiyatifler ve Destekler Aracılığıyla Eşitliğin Teşvik Edilmesi
- Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması İçin Gelişimin Ölçülmesi ve Halka Açık Raporlanması
Yönetişimin Don Kişot’u
ARGE Danışmanlık Şirketi’nin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Yılmaz Argüden ile sohbet şaşmaz bir şekilde “yönetişim” üzerine döner.
Nitekim bu kez de öyle oldu.
Farsçaya dahi çevrilen “Yönetişimin Anahtarları“nın (kitap İngilizce yazıldı)
yazarı Argüden‘in yönetişim tarifini çeşitli vesilelerle yazmıştım.
Bir kez daha tekrarlıyorum:
“Yönetişim, yönetimin üzerinde bir kavram. Yönetimin nasıl
denetleneceğini, nasıl yönlendirileceğini belirleyen bir mekanizma“.
Bu mekanizmada devlet, özel sektör ve sivil toplum var.
Pek aşina olmadığımız şeffaflık, hesap verme, denetim, tutarlılık,
yerel bazda kararlara katılım, kurumlara güven gibi kavramları içeriyor.
Türkiye’de BM’nin “Küresel İlkeler” sözleşmesini ilk imzalayan kişi
olan ARGE Yönetim Kurulu Başkanı’nın yeni göz ağrısı
“Argüden Yönetişim Akademisi“.
“Amacım yönetişim kavramının Türkiye çapında yayılması.
Üniversitelere dersler konsun, sivil toplum, bürokrasi bunun
eğitimini alsın. ARGE olarak birikimimizi gönüllü sunmaya,
eğitim vermeye hazırız ” diyor Argüden.
Yönetişimin “Don Kişot”u olarak.
ARGE tam bu sıralar OECD‘nin “iyi yönetişim ilkeleri“ni İngilizceden
Türkçeye çeviriyormuş.
Biter bitmez Ankara‘da çeşitli çevrelerle paylaşacak.
Yönetişim konusunda Kuzey Avrupa ülkelerinin eline hiçbir ülke su dökemez.
Ancak Argüden‘in verdiği bilgiye göre, Yeni Zelanda bu konuda
“devlet bilançosuyla” bir ilke imza atmış.
Nedir bu bilanço derseniz?
Devlet halkıyla bugün aldığı kararların gelecekteki etkilerini paylaşıyor.
Şöyle bir örnek vereyim.
Bugün çok tartışılan Kanal İstanbul gibi bir proje gelecekte İstanbul‘u,
insanları, Marmara Denizi‘ni ve en önemlisi bütçeyi nasıl etkileyecek?
Yeni Zelandalı olsaydık öğrenebilirdik belki!
Bu arada ARGE‘nin yönetişimle ilgili danışmanlık verdiği kamu
kurumları arasında Elazığ Belediyesi’nin de olduğunu öğrendim.
Elazığ, birkaç yıl önce hapis dahil 40 kadar kişinin çeşitli cezalara
çarptırılmasıyla sonuçlanan büyük bir yolsuzluk skandalıyla sarsılmıştı.
ARGE önümüzdeki ayın sonunda Elazığ‘da düzenleyeceği kurultayda
şehrin stratejik planının hangi yöntemlerle uygulanacağını ele alacak.
Sanırım Elazığ Türkiye’de yönetişimle ilgili böyle bir açılım yapan
ilk şehir olacak.
Yolsuzluk skandalından iyi bir ders çıkartmış.
Darısı tüm Türkiye’ye diyeceğim…
Gila Benmayor,
Hürriyet Gazetesi, 21.10.2014
Global Compact Türkiye Dünyaya Ufuk Açıyor
Küresel ölçekte sürdürülebilirlik çalışmaları açısından en önemli ve yaygın yapılardan biri UN Global Compact (BM Küresel İlkeler Sözleşmesi – UNGC).
Kurumların kendi istekleriyle üye oldukları ve raporlama yaptıkları ama özgün mekanizmasıyla birçok kurumu dönüştürme konusunda oldukça maharetli olan UN Global Compact’in Türkiye sekretaryasını 2012 yılından bu yana TÜSİAD ve TİSK ortaklaşa üstlenmiş durumda. Kurumun, Türkiye macerasının başından beri liderliğini üstlenen Dr. Yılmaz Argüden’in kısa bir zaman önce Global Compact Dünya Ulusal Ağlar Başkanı seçilmesi de gerçekten takdire ve ilgiye değer. Hal böyle olunca, UNGC’nin bugününü ve yarınını konuşmak üzere kayıt cihazımızı Dr. Argüden’e tutmak da şart oldu. Söyleşi de gösteriyor ki, bu alanda önümüzdeki dönemde önemli gelişmeler göreceğiz. Sürdürülebilirlik çalışmaları için oldukça iyi bir işaret…
Yılmaz Bey bize biraz UN Global Compact’ın genel hikâyesini aktarabilir misiniz?
UN Global Compact’in (BM Küresel İlkeler Sözleşmesi – UNGC) nüvesi, dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 1999 yılında Davos’ta yaptığı konuşmada açıklandı aslında. Annan, bu konuşmasında kısaca şunu diyordu: “Dünyanın daha yaşanabilir bir yer olmasını istiyorsak, bu sorumluluğu sadece devletin üzerine bırakamayız. Bu sorumluluğu, şirketler, sivil toplum örgütleri, devletler ve bireyler, yani herkes üstlenmeli. Bu saptama, son derece önemliydi. Ardından “ne yapacağız?” sorusu ortaya çıktı. Nihayetinde BM’nin devletler üzerinde bile bir yaptırımı yok. Şirketleri, kurumları nasıl bu sürece dahil edecekti? Bunun üzerine şöyle bir yol bulundu: Biz, insanların kendi gönüllülük esaslarıyla dahil oldukları temel bir “Compact”, yani bir sözleşme hazırlayalım. Oturuldu, insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele gibi dört temel alanda 10 temel ilke belirlendi ve kurumların başındaki insanlardan, bu 10 ilke üzerine her yıl neler yaptıklarını raporlamaları istendi. Bu ilkelere imza atan ve her yıl bu raporlamayı yapan her kurum UNGC’nin üyesidir. Bu raporlamanın dış denetimden geçip geçmediği, doğru veya yanlış olması, hangi seviyelerde hedefler koyduğu, bunların hepsi raporlayanın kendi bileceği iş. İlk bakışta son derece kolay ve etkisiz gözüküyor değil mi?
Evet, öyle gözüküyor. Sanki herkesin kolayca yapabileceği bir taahhüt gibi…
Ama bakın şimdi bunun ne kadar etkili bir yöntem olduğunu anlatayım. Herhangi bir standart veya yaptırım koymaya kalksanız, İsviçre’deki veya Hindistan’daki şirketlerin bu taahhüt karşısında duruşları da farklı olacaktır. Bir KOBİ ile uluslararası bir şirketin standartları ve dolayısıyla aksiyon alma güçleri farklı olacaktır. Sektörler arası farklılık bu sözleşme karşısında farklı tavırlar alınmasını getirebilir. Kapsayıcı olması için herhangi bir standart koymak, bütün bu farklı konumdaki yapıların sözleşmeye dahil olmasını engelleyebilirdi. Dolayısıyla herkesin kendi hedefini belirlemesi, sorumluluğu kendinin üstlenmesini sağlayacaktır. Global Compact, “sorumluluğu herkesin kendi sırtına yüklemiş oldu”. Bu tür bir sözleşme, herkesin becerebileceği hedefler belirlemesine yol açtı.
Peki, işliyor mu mekanizma?
Tabii çok iyi işliyor. Birincisi, herkese tek ve ortak bir hedef koymaktansa, herkesin kendi hedefini koymasını sağlamak çok daha etkili oldu. İkincisi, bunun kurumun en üst birimi olan CEO tarafından imzalanmasını sağlamak, kurumun kaynakları doğrultusunda bu konuya odaklanmasını getiriyor. Ayrıca hedeflerin CEO’nun kendi iş stratejileriyle uyumlu olmasını zorunlu kılıyor. Herhangi bir kurum tarafından denetlenip denetlememesinden bağımsız olarak, verilen tüm karar, taahhüt ve ilerleme raporlarının kamuoyuna açık olması da, mecburen açıkladıklarının “doğru” olmasını gerektiriyor. Yalan söyleyen hiç kimse olmadığını söyleyemem ama yalan söylemenin oldukça zor ve riskli olduğunu söyleyebilirim çünkü bu bilgiler kamuoyuna açık; herhangi bir kurum, STK veya kişi alıp bu bilgilerin doğruluğunu sınayabilir ve kamuoyuyla paylaşabilir. Kurumun başındaki adam, altına kendi imzasını atarak kamuoyuna yalan söyleyemez…
Pek tercih edeceği bir şey olmaz…
Evet, en azından pek tercih edeceği bir şey olacağını sanmıyorum ben de (Gülüşmeler). Bir de bu CEO dediğimiz insanlar doğal olarak çok rekabetçi yapıya sahipler, dolayısıyla her sene aynı şeyi yapıyorum diye rapor hazırlamak istemezler; her sene daha iyisini nasıl yapabilirim diye düşünürler. Daha iyisini yapmaya çalışırken de, diğer şirketlerin; rakiplerinin ne yaptığını öğrenmek istiyorlar. Ve böylece, bu kamuoyuna açık bilgilerden yararlanıyorlar ve öğrenme hızı müthiş artıyor. Benim komşum ne yaptı diye, benzer şirketlerin raporlarını alıp inceliyorlar. En iyilerini inceliyorlar ve öğrenmeye çalışıyorlar. Şimdi ilk akla geldiği gibi, belirli bir taahhüt, mesela %20 karbon salımı indirim taahhüdü konsaydı ne olurdu: Hemen bir mühendise delege edilirdi iş ve “aman bunun altına düşme, üstüne çıkmak için de uğraşma” denirdi. O görev yerine getirilir ve CEO, o rapora bakmazdı bile. Ama şimdi CEO altına imza atacağı için, “Bir dakika, neden daha iyisini yapmıyoruz ki?” sorusunu soruyor. Dolayısıyla yaptırımı çok az gibi görülen ama son derece etkili bir metot ortaya çıkmış oldu.
Bence çok akıllıca bir yöntem geliştirilmiş…
Bence de. Tamamen bilinçli ve bütün bu konuştuklarımız düşünülerek mi dizayn edildi bilmiyorum, emin değilim ama sonuç iyi oldu. Zaten bu yöntem biraz da zorunluluklardan ortaya çıktı aslında. BM’nin dünyanın her tarafındaki, yüzbinlerce şirketi denetleyecek ne kaynağı, ne de personeli var. Yani şartlar ve kısıtlar belirledi biraz da UNGC’nin çalışma metodolojisini ve mantığını… Peki, bu metodolojinin sonuçları ne oldu? Nasıl bir yaygınlık kazandı Global Compact? Bugün 12 bini aşkın üyesiyle, dünyanın en büyük sürdürülebilirlik platformu UN Global Compact. 14 sene içinde böyle bir büyüme yaşandı. Tabii üyelikleri düşenler de oldu zaman içinde. EKOIQ olarak haberlerini de yaptınız, raporlama yapmayan şirketlerin üyelikleri düşürüldü.
Evet, bir iki sene önce böyle bir temizlik yaşandı…
Evet, öyle oldu. Birkaç yıl boyunca raporlama yapmayan şirketlerin kayıtları silindi. Zaten UNGC’nin tek yaptırımı bu. Böyle sorunların yaşanması da doğal.
Evet, kısıtlı kaynaklarla bu kadar hızlı ve etkili bir büyüme sağlayan stratejinin böyle yan kayıplarının olması doğal aslında…
Evet bu, bütün dünyada ve Türkiye’de de yaşandı. Tabii bu sorunların en aza indirgenmesi için de çalışmalarımız sürüyor. Bu arada zaman içerisinde ülkelerdeki üye sayılarının artması sonucu, ülke ağları kurulmaya başlandı. Bu, UNGC’nin gelişiminde yeni bir aşama aslında. Bugün yaklaşık 100’den fazla ülkede UNGC’nin böyle Ulusal Ağları var. Bu kadar çok ağ da oluşunca, bunlar arasında nasıl bir iletişim ve işbirliği mekanizması kurulabileceği üzerine bir çalışma başlatıldı. Geçtiğimiz sene dünya çapında çeşitli ağların bölgelere dağıtılarak listelendiği 7 bölge tanımlandı. Her bölge temsilcisi, bu ağların üyeleri tarafından seçildi. Bu bölgesel temsilciler de kendi aralarında bir başkan seçerek, bu kişinin Ulusal Ağları temsilen UNGC’nin Yönetim Kurulu’nda temsil edilmesine karar verildi. O göreve de, Türkiye Ağı’nın temsilcisi olarak ben seçildim. Türkiye ağı olarak, yenilikçi yaklaşımlar geliştirmeye ve bunların yöntemini, mantığını çok iyi bir şekilde raporlamaya, örnekler yaratmaya öncelik veriyoruz. Çalışmalarımızı, UNGC ağlarının tüm toplantılarında aktarmaya çalışıyoruz. En önemlisi yaptıklarımızı neden, nasıl ve hangi araçlarla yaptığımızı anlatmamız dünyadaki diğer UNGC ağları tarafından takdir görüyor. Bu göreve seçilmemizin nedeni de zaten bu…
Deneyim biriktirme ve paylaşmanın önemi ortaya çıkıyor burada herhalde.
Evet. Peki, ne gibi deneyimler yaşadık ve aktardık? Yani Türkiye GC ulusal Ağı olarak ne yapıyoruz? Biz birkaç yıldır yeni bir yayılım stratejisi geliştirdik. Bunlardan birincisi Sektrörel Yayılım Stratejisi dediğimiz sektörel bazlı bir stratejiydi. UNGC, genel olarak herkesi sürece dahil etmeye çalışan bir organizasyon; sektör bazlı bir çalışması yok. Biraz önce bahsettiğimiz gibi, insan az kaynakla daha yaratıcı oluyor. Global Compact Türkiye olarak büyük olanaklarımız ve kaynaklarımız yok. Biz de rekabetçiliğin çok daha olumlu bir şekilde kullanılabileceğini düşünerek sektörel yayılım stratejisini devreye soktuk. Her sektörde kendi ilişkilerimizi devreye sokarak işe başladık. Sonrasında sektörel derneklerin ilişki ve olanaklarını harekete geçirdik. Aynı sektörde çalışmalara başlayan bir firma, diğer firmaların da harekete geçmesini sağladı. “Aman biz geride kalmayalım” duygusu önemlidir. Rekabetçilik ivmesinin yanı sıra, ortak çözümler yaratabilme olanağı da Global Compact Türkiye’nin sektörel gelişiminde önemli bir rol oynadı. Sözgelimi ilaç sektöründe, tehlikeli atıkların bertarafı konusu önemliydi. Her firmanın bu sorunu tek tek çözmek yerine ortak çözümler üretmesi çok daha etkili oluyor. Bu sektör bazlı çalışma, ilaç sektöründe tüm dünyada 84 UNGC üyesi firma varken, Türkiye’den 34 imzacı firmayı birlikte getirdi UNGC’ye. Ve bu çalışma, UNGC çapında küresel ölçekte en iyi uygulamalardan biri seçilmeyi başardı.
Geçtiğimiz sene içinde yeni bir stratejiyi de harekete geçirmeye başladık. Dünyada 12 bin üye iyi gibi gözükebilir ama milyonlarca firma olduğunu düşünürsek daha gidilecek çok yol olduğu görülür. Genişlemeyi hızlandırmak için teşviklerin gerektiğine karar verildi ama UNGC’nin kendi örgütlenmesi için bile kaynakları çok sınırlı; firmalara artı bir katkı yapması söz konusu değil. Bu noktadan hareketle, hangi mekanizmaların içine bu ilkeleri yedirirsek, teşvikler artar diye düşündük ve üç tane tabii ortak belirledik. Onlara “Tabii Ortak” diyoruz çünkü onların çıkarlarıyla bizim çalışmalarımızın birebir örtüştüğü kanısındayız. Bunlardan birincisi bankacılık sektörü. Bankaların kredi verirken bu ilkeler doğrultusunda karar vermeleri risk yönetimi açısından çok büyük önem taşıyor. Biz de bu konuda şöyle bir çalışma yaptık: Hollanda bankaları, bu konuda çok önemli yollar kat etmiş durumdalar. Ekvator Prensipleri ve diğer tüm uluslararası anlaşmaları imzalamış durumdalar. Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların bu konuda gidecekleri çok yol var. Geçtiğimiz yıl bankalarımıza, üç günlük bir Hollanda ziyareti organize ettik. İşlerin nasıl yürüdüğünü yerinde görmelerini istedik. Bunun yarattığı ivme doğrultusunda oluşturulan Sürdürülebilir Bankacılık ve Finans Çalışma Grubumuz da deneyim paylaşımı ve eşgüdüm için önemli bir rol üstleniyor.
İkinci Tabii Ortağımız, büyük satın alım yapan şirketler. Bu kurumların, bu ilkeleri tedarik zincirleri kriterleri arasına koymaları hem kendileri hem de daha fazla kurumun UNGC’ye dahil olması ve değişime katılması için son derece faydalı. Bir sürü KOBİ, bu konuda harekete geçmek zorunda kalacak… Tabii bir de Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Çalışma Grubu kurduk. Bu grubun da bu çalışmalarımızı destekleyeceğini düşünüyoruz.
Üçüncü Tabii Ortağımız ise basın. Sizin gibi bu konuya eğilen basın kurumu ve çalışanı sayısını artırmak istiyoruz. Kamuoyunun bu konuda farkındalığının ve bilgisinin artması için bu grup kritik bir öneme sahip. Konu nasıl ele alınmalı, sürdürülebilirlik raporları nasıl okunur vb. konularda bir basın eğitimi yaptık. Bunun aynı zamanda bir kariyer olduğunu da göstermeye çalışıyoruz basın çalışanı arkadaşlarımıza. Bu kapsamda The Guardian’ın Sürdürülebilirlik Editörü Jo Cofino’yu ülkemize davet edip bir çalıştay organize ettik. Medya Çalışma Grubumuz da bizim içimizde bu alanda yaptığımız çalışmaları yönlendiren oluşum olarak varlığını sürdürüyor.
Bu üçlü çalışma alanı ve yapısı, UNGC’nin dünya modeli mi? Yoksa tamamen UNGC Türkiye’nin özgün yaklaşımımı mı?
Bu tamamen bizim özgün modelimiz. Böyle çalışan başka bir Ulusal Ağ yok. Bunları da raporluyoruz Global Compact merkezine… Bu nedenle de Addis Ababa’daki son Global Compact Dünya Ulusal Ağlar toplantısında, “Başarılı İletişim, Ortaklık Kurma ve Bilgi Paylaşımı” nedeniyle, tüm ulusal ağların katıldığı bir seçimle ödül aldık. Aynı zamanda, biraz önce de belirttiğim gibi, Dünya Ulusal Ağlar Başkanlığını da şu an üstlenmiş durumdayız. Yine belirtmem gerekir ki, 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi için özel sektörün katılımı üzerine ulusal istişareler yürütmek üzere seçilen yedi ülkeden birisi de Türkiye.
Diğerleri hangi ülkeler?
Moğolistan, Suudi Arabistan, Uruguay, Kamerun, Mozambik ve Hindistan. Hem özel sektörü, hem yerel teşkilatı güçlü, hem de istişare süreçlerine katılabilecek, konuyu bulundukları bölgede ilerletebilecek ülkeler gözetilerek yapıldı bu seçim…
Bütün bu çalışmaların ve deneyim birikiminin sonucunda, sürdürülebilirliğin gittiği en temel yol nedir sizce diye sorsam son olarak?
Bence iki temel yol var bu konuda. Birincisi çalışmaların firmaların tüm tedarik zincirleri boyunca yayılması. Yani tüm değer zincirinden sorumlu oldukları gerçeği. İkinci olarak da, sadece tedarik zincirinden değil, ürettikleri ve piyasaya sürdükleri ürünlerin tüm yaşam döngüsünden sorumlu oldukları konusu. Yani ürünün tekrar doğaya dönene kadar tüm süreç kurumların sorumluluğu altında; ben sadece hazırlar sunarım diyemiyorsun. Dolayısıyla gerçekten çok geniş bir sorumluluktan bahsediyoruz. Bunu bu şekilde formüle eden şirket sayısı çok az ama gidilecek yol bu. Bunun bir süreç olduğunu ve bu konuda adım atan şirketleri, eksikleri olsa da yermek değil alkışlamak gerektiğini düşünüyorum. Puma’nın hazırladığı son rapor bunun iyi bir örneği. Bu çalışmada, Puma yetkilileri tedarik zincirinin doğal ortama yaptığı etkileri hesapladıklarında, aslında bir kârdan söz edilemeyeceğini açık bir şekilde dile getiriyorlar. Yaptıkları çalışmada sadece kendi fabrikalarının çevresel etkilerine odaklanmanın yeterli olmadığını net bir şekilde tespit ettiklerini belirtiyorlar. Bence bu alkışlanacak bir şey. Sorumluluktan kaçmıyor; “bu durumu biliyorum ve düzelteceğim” diyor.
Aslında bütün şirketler tarihi, bu çevresel ve sosyal sorumlulukların gizlenme tarihi de değil mi bir yandan. O nedenle sadece bunu açığa çıkarmak ve duyurmak bile son derece önemli ve gerçekten de sizin dediğiniz gibi alkışlanacak bir şey…
Kesinlikle öyle… Ben böyle kurumun elini öperim. Bunu böyle kavramak lazım…
Ağustos 2014
EKOIQ
Barış Doğru
Bilge Sohbetleri
Katma değer yaratmanın temeli bilgidir. Bilgi ise zaman içinde yaygınlaştıkça değer yaratma gücü düşer. Bu nedenle, odaklı bir şirketin çalışanlarının kendilerini sürekli olarak geliştirmelerini sağlamak şirketin sürekliliğini sağlamak için kritik öneme sahiptir.
Örneğin, müşterilerinin problemlerinin çözümüne ve gelişimine katkıda bulunmak üzere değişimi sağlamak için çalışan yönetim danışmanlık şirketleri çalışanlarının sürekli gelişimine özel önem verirler. Çünkü, yaygınlaşmış bilgi müşterileri açısından danışmanlık hizmeti almayı gerektirmez. Bu nedenle, danışmanlar hep bir adım önde olmalıdır. Öğretme ve değişimi tetiklemeyle yaşayan danışmanlar için sürekli öğrenme aslında bir yaşam savaşıdır.
Sürekli öğrenme sadece danışmanlık mesleği için değil, tüm şirketlerde gelişimin ve rekabet gücünün sürekliliği için vazgeçilmez bir unsur. Her kaynak için olduğu gibi insan kaynağının geliştirilmesi de iyi planlama ve etkin uygulama gerektiriyor.
Çalışanların gelişimini planlamada şirketler için iki hedef var: (1) çalışanlara şirket standartlarını ve değerlerini kazandırılmak ve kişinin görevini olması gerektiği gibi yerine getirmesini sağlamak, ve (2) yüksek potansiyelli çalışanların vizyon ve bilgisini artırarak şirket için başka düzeylerde de katma değer yaratmasına hazırlık yapmak.
Sürekli öğrenmeyi hedeflerinden biri haline getiren ARGE Danışmanlık olarak Bilge Sohbetleri’ni başlatarak, her hafta konusunda uzman bir kişiyle buluşup kendimizi geliştirmeye gayret ediyoruz. Amacımız, öğrenmeyi ve gelişmeyi kendimiz, müşterilerimiz ve dostlarımız için sürekli kılmak.
Bilge Sohbetleri kapsamında yapılan konuşmaların özetlerini aşağıda bulabilirsiniz:
Dr. Argüden UN Global Compact Yönetim Kurulu’nda
Geçtiğimiz yıl kurulan UNGC Ulusal Ağlar Dünya Danışma Kurulu, Dr. Argüden’i Başkan seçti. 110 ülkenin Ulusal Yerel Ağını temsil eden Kurulun Başkanı olarak Dr. Argüden, UN Global Compact Yönetim Kurulu’nda da görev yapacak.
10,000’i aşkın imzacısıyla dünyanın en yaygın sürdürülebilirlik platformu olan UN Global Compact ‘sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi’ vizyonuyla çalışıyor.
UN Global Compact Yönetim Kurulu Başkanlığını BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon yapıyor ve Yönetim Kurulunda Unilever, BASF, Citibank, Petrobas, Sabancı Holding, Sinopec, Dünya Ekonomik Forumu, ICC, Transparency International, UNI Global Union gibi kurumların başkanları da yer alıyor. Böylelikle, Birleşmiş Milletlerin bu önemli inisiyatifinin Yönetim Kurulunda iki Türk görev alıyor: Güler Sabancı ve Dr. Yılmaz Argüden.
Dr. Yılmaz Argüden Global Compact’i imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve UN Global Compact Türkiye Başkanı olarak geliştirdiği Sektörel Yayılım Stratejisi ve Paydaşları Kaldıraçlama Yaklaşımıyla diğer Ulusal Ağlara sunduğu en iyi uygulama örnekleriyle tanınıyor.
UN Global Compact Ofisine rehberlik etmek ve yerel ağlar arasındaki ilişkileri artırmak üzere kurulan Ulusal Ağlar Danışma Kurulu’nda Global Compact Türkiye Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, Azerbaycan, Belarus, Bosna Hersek, Bulgaristan, Ermenistan, Makedonya, Polonya, Rusya, Sırbistan, Ukrayna ve Türkiye Ulusal Ağlarından oluşan Doğu Avrupa Ülkelerini temsilen görev yapıyor. Dr. Argüden, dünyanın diğer bölgelerini temsil eden üyeler tarafından Yerel Ağlar Danışma Kurulu Başkanı seçildi.
UN Global Compact (Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi), sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren yenilikçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, insan hakları, çalışma koşulları, çevre koruma ve yolsuzlukla mücadele başlıklarında 10 temel prensip belirlenmiştir.
Bugün, dünyanın en kapsamlı gönüllü platformunu oluşturan binlerce şirket, sendika ve sivil toplum örgütü, bu evrensel ilkeleri; iş stratejilerinin, operasyonlarının ve kültürlerinin bir parçası haline getireceklerini ilan ederek UN Global Compact’e katılmaktadır.
Türkiye’den 250’yi aşkın kurum sözleşmeyi imzalamıştır. UN Global Compact, Türkiye’de de kurumsal sürdürülebilirlik kavram ve fikrinin yayılması ve kalkınma hedefine yönelik olarak iş dünyasıyla işbirliği yapılması açısından önemli katkılar sağlamıştır.
UN Global Compact Türkiye Ağı geliştirdiği yenilikçi Sektörel Yayılım Stratejisi ve Paydaşları Kaldıraçlama Yaklaşımı ile dünyadaki diğer ulusal ağlara örnek gösterilmektedir.
UN Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu’nda Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Holding, Coca Cola İçecek, Doğuş Otomotiv, Borsa Istanbul, Koç Holding, Sabancı Holding, TİSK, TSKB, TÜSİAD, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding’in temsilcileri yer almaktadır.
14 Şubat 2014
İranlılar “yönetişimi” Argüden’den öğrenecek
ARGE Danışmanlık şirketinin kurucusu ve Rothchild-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden iki yıl önce İngilizce olarak “Keys to Governance” kitabını kaleme almıştı.
İngiliz MacMillan Yayınevi tarafından yayımlanan kitap, Muhtar Kent’ten Muhammed Yunus’a sayısız lider tarafından övgüyle karşılanmıştı.
Argüden’den dün henüz Türkçeye çevrilmemiş kitabın Farsçaya çevrildiğini öğrendim. Kitap Türkçede yok, ama Farsçada mevcut. İranlılar Ruhani’nin zaferiyle sonuçlanmış seçimlerden önce Argüden’in kitabını çevirmişler.
Argüden dünkü buluşmamızda diyor ki:
“Kitabın bugün ülkemizde yaşadığımız olaylara da cevap niteliğinde temel bir mesajı var. O da şu: Modern çağların demokrasi ve insan haklarının özünde, insanların kendi geleceklerini şekillendirecek kararlara katılması var”.
Kitabın dilimize hemen çevrilmesi şart.
Hemen şimdi.
Gila Benmayor, Hürriyet
21 Haziran 2013
Daha İyi Bir Dünya İçin Sorumluluk Üstlen!
Küresel ölçekte sürdürülebilirlik çalışmaları açısından en önemli yapılardan biri olan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact), geçtiğimiz haftalarda Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD) tarafından düzenlenen etkinlikle kurum ve kuruluşlara tanıtıldı. Bursa’dan sözleşmeyi imzalamış şirketlerin görüş ve bilgilerinin paylaşıldığı panel öncesi Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ile bir araya gelerek, Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin tarihi süreci, kazanımları ve yürütülen çalışmaları hakkında bilgi aldık. Dr. Argüden Global Compact’ın, kurumların daha iyi bir dünya için sorumluluk üstlenme beyanı olduğuna dikkat çekti.
Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin tarihi süreciyle ilgili kısa bir bilgi alabilir miyiz?
UN Global Compact, 1999 yılında dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Davos’ta yaptığı bir konuşmaya dayanıyor. Annan bu konuşmada; dünyanın daha yaşanabilir bir yer haline gelmesi arzu ediliyorsa, bu sorumluluğun sadece devletlere bırakılamayacağını, bireylerin, şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve akademik dünyanın birlikte üstlenmesi gerektiğini vurguluyordu. Global Compact, başta kurumların olmak üzere daha iyi bir dünya için sorumluluk üstlenme beyanıdır.
Nasıl üye olunuyor?
Çok kolay. Üyelik, kurumun en tepesindeki yöneticinin her yıl Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu 4 ana konuda 10 temel ilkede ne yaptığını BM Genel Sekreteri’ne kamuya açıklanabilir bir rapor olarak sunma taahhüdünü içeriyor. Tüm kurum ve kuruluşlar kendi hedefini kendi koyuyor ve en tepe yöneticisi de bu hedefleri imzalıyor. 100’ü aşkın ülkede 12 bin üyesi olan Global Compact, küresel ilkelerle hareket ediyor ve teknik standartlar koymuyor.
TÜRKİYE’DE 300’Ü AŞKIN İMZACI VAR
Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin ülkemizde kaç aktif imzacısı var?
Türkiye’de 300’ü aşkın imzacımız var. Dünyada 12, Avrupa’da ise ilk 6 ağ içerisinde yer alıyoruz. Aynı zamanda yaratıcı ve inovatif uygulamalarımızla da ulusal ağlar açısından ödül kazandık.
Global firmalar ve KOBİ’ler arasında her anlamda farklılar söz konusu. Sözleşme kurumlara nasıl bir yol haritası sunuyor?
Global Compact’ın çok basit ama çok etkili bir mekanizması var. Herhangi bir kuruma karbon salınımını şu kadar azaltacaksın gibi bir hedef vermiyor. Diyor ki; insan hakları, çalışma hakları, çevre ve yolsuzluğun önlenmesi konusunda ne yaptığını senede bir sefer kamuoyuna açıklayacak şekilde yazacaksın. Kamuoyuna açıkladığı için doğru olması adına en üst düzey yönetici tarafından imzalanmasını istiyor. Çalışmalar en tepedeki adama rapor edildiği için bütün kurumun içerisinde faaliyetler daha etkin yürütülüyor ve her sene daha iyisini yapmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bir adım daha ileriye götüren bir yaklaşım doğuyor. Kamuoyuna açık olduğu için de rakipler arasında tatlı bir yarışa dönüşüyor. Bu şekilde Hindistan’daki bir KOBİ de küresel bir şirket de bu temel alanlarını sürekli iyileştirir hale geliyor.
Elenen şirketler de oluyor mu?
BM işini iyi yaptı yapmadı değerlendirmesi yapmıyor. Elenen şirketin tek önemli kriteri raporu yayınlayıp yayınlamadığı. Yayınladığın müddetçe varsın.
Küresel İlkeler Sözleşmesi firmalara neler kazandırıyor?
Kurumlara uluslararası saygınlık kazandırıyor. Muhteşem bir risk yönetim aracı sunuyor. Söz konusu ilkelerle ilgili yapılan ölçüm ve raporlamalar, kurumlar açısından risk yönetimi de sağlıyor. Eğer sistemde bir zafiyet varsa böylece tespit edilmiş ve o konularla ilgili strateji geliştirilmiş oluyor. Markaların satın alınımı yönünde pazar açarken, finansmana ulaşımını kolaylaştırıyor. Bunun sonu olmayan bir yolculuk ve yarış olduğunun, sürekli öğrenmemiz gerektiğinin bilincinde olmamız lazım. Öncelikle hedef belirleyip ölçmek, sonra da o ölçüm peşinde koşmak gerekiyor. Global Compact bunun için muhteşem bir platform sunuyor. Herkesin raporlarının kamuya açık olmasının yarattığı yarış, rekabet yarışı değil toplumsal olarak daha iyi bir yaşam kalitesine kavuşmanın yarışıdır. Dolayısıyla Global Compact’a üye olmak öğrenmeyi hızlandırıyor, kıyaslamayı kuvvetlendiriyor ve dünya bazında da itibarınızı da yükseltmeye yardımcı oluyor.
STRATEJİLERİMİZ DÜNYAYA ÖRNEK OLDU
Türkiye’de yürütülen başarılı çalışmalara örnek verebilir misiniz?
Sektörel Yayılım Stratejisi’ni biz Türkiye’de geliştirdik ve şimdi bütün dünyaya da örnek oldu. Hatta Global Compact Merkezi de bu yaklaşımı benimsemeye başladı. Buradaki yaklaşımımız sektöre özgü çağrılar yapmak ve derneklerin kaynaklarından faydalanarak şirketleri eğitmesine yardımcı olmak. Sektör bazında yaygınlaştırmada ortak çözüm üretmek mümkün olabiliyor. Örneğin bir ilaç sektöründe bütün dünyada 84 imzacı varken biz böyle bir yayılımla sadece Türkiye’den 34 imzacı kazandırdık.
KOBİ’ler için ayrı çalışmanız var mı?
2014 yılında “Çarpan etkili iş birlikleri” ya da “Kazan-kazan ilişkileri” diye tabir ettiğimiz çalışmaları yürüttük. Özellikle KOBİ’leri hedefledik. Türkiye’de KOBİ’lerin paraya ve pazara ihtiyaçları var. Bankaların kredi şartnamelerine Global Compact’in ilgili ilkelerini koymalarını istedik. Böylece süreç daha kolay işleyecekti. Gelinen noktada Türkiye’deki bankalar bu sistemi uygulamaya başladı. Kredi kullanmayanlara da pazar bulma yönünde çalışmalar gerçekleştiriyoruz.
KADIN İSTİHDAMI ÖNCELİĞİMİZ
BM’nin gelecek 15 yıl için sürdürülebilir kalkınma hedefleri eylül ayında açıklanacak. Türkiye ile ilgili hazırladığınız raporda neler yer alıyor?
Dünya için bundan sonraki 15 yılın kalkınma hedefleri BM tarafından karara bağlanacak. Bu hedef sürecinin geçmişten 2 tane önemli farklılığı var. Bunlardan birisi her hedef için göstergeler belirlendi. 169 tane gösterge oldu. Hem ülkeler hem de bölgeler bazında ölçülebilir hale gelecek. İkincisi hedefler belirginleşirken çok daha sıkı bir istişare süreci hayata geçirildi. Türkiye’de öncelikli ülkelerden birisiydi. STK’lardan akademik dünyaya, KOBİ’lerden bakanlıklara kadar görüşler alarak Türkiye’nin önceliklerini belirledik; Kadınların istihdama daha fazla katılarak hem sosyal hayatın hem de karar mekanizmalarının içerisinde yer almalarının sağlanması da önceliklerden birisi. Toplumun yarısının çalışmadığı bir ülkede refah düzeyini arttırmak zordur. Raporda yer alan diğer konular ise; Genç işsizliğin özellikle nitelikli eğitimle azaltılması ve istihdamın artırması. Sürdürülebilirlik kavramlarının KOBİ’lerde yaygınlaştırılması. Sektörler arası işbirliklerin gelişmesi yönünde.
Küresel İlkler Sözleşmesi’nde yer alan 10 temel ilkeden çevre ve insan hakları ilkeleriyle ilgili ne durumdayız?
Geçtiğimiz dönem yaşadığımız ciddi iş kazaları ve çevre ile ilgili sorunlar gelişime açık yönlerimizin olduğunun göstergeleri arasında. Bu konuda ciddi ilerleme de içerisindeyiz. Ancak şunu da unutmamak lazım dünyada bu konulara önem vermeyen projelerin finansmanı her geçen gün gittikçe zorlaşıyor. Dolayısıyla zaman içerisinde zaten bu konudaki bilinç düzeyimizi arttırmazsak çevreye zarar veren projeleri gerçekleştirme imkânımız da kalmayacak.
Bursa firmaları sürdürülebilirlik anlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bundan 20 sene önce Ulusal Kalite Hareketi’ni başlattığımızda, Türkiye’de kalite mi olur deniliyordu. Bugün Türkiye’de otomotiv yan sanayinin dünyada çok iyi bir konuma geldiğini söyleyebiliriz. Avrupa Kalite Vakfı’nın ödüllerini en çok kazanan ülkelerden biri Türkiye ve Bursalı şirketlerde de bu konuda ciddi gelişmeler var. Avrupa’da sanayileşme azalıyor. Kaçtıkları yerlerden birisi de Türkiye sanayisinin gözbebeklerinden Bursa olacak. Biz gerek kalite, gerekse sürdürülebilirlik ve iyi yönetişim kavramlarını Bursa’daki kurumlarımıza ne kadar hızlı kazandırabilirsek; o kadar sorumlu, küresel vatandaşların da Bursa’dan çıkma ihtimali yükselecektir. Bursa’da Nilüfer Belediyesi, Yeşim Tekstil, Tofaş gibi firmalar imza atan örnek kurumlar arasında yer alıyor.
Hürriyet Bursa / 22 Nisan 2015
Röportaj: Sibel Bağcı Uzun
Danışmanlık Nedir?
Danışmanlığın çeşitli tanımları var, fakat benim anladığım anlamda danışmanlık, uzmanlığı olan alanda tüm bilgisini müşterisiyle paylaşan, asla bilgisini saklamayan ve ona karşı yüzde yüz dürüst olan uzman kişidir. Danışmanlığın en önemli kriteri, size veya firmanıza ek değerler kazandırması ve bunu somutlaştırmasıdır.
Türkiye’de en çok takdir ettiğim danışmanlardan biri Dr. Yılmaz Argüden’dir. ARGE Danışmanlık’ın kurucusu olan Dr. Argüden, Türkiye’nin en büyük firmaları ile çalışmış, bu sektörün duayeni olmuş, el attığı her firmaya artılar kazandırmış bir uzmandır. Son olarak Bilsar’ın Yönetim Kurulu Başkanı Selman Bilal, kendisinden övgüyle bahsetti.
Dr. Argüden, Türkiye’de ne olduğu anlaşılmayan danışmanlığı kurumsallaştıran kişidir. Çıkar çatışması olan, bilgisini paylaşmayan hatta kendisine rakip olur diye saklayan ve bilgiyi zorla, ağzından aldığınız kişiler bir kez daha düşünmeli…
Benim gözümde danışmanlık yapan kişi faaliyet gösterdiği sektörde yeniliklere yol açar.
Nurdan Tümbek, Gözlem
1 Nisan 2013
Eşitlik ekonomik gelişmişlik için önemli
Dr. Yılmaz Argüden, Kadın-Erkek Eşitliği Gong Töreni’nde Borsa İstanbul’un sorularını yanıtladı.
Herkes için Sürdürülebilir Enerji
Enerji Yönetimi ve Politikaları Çalıştayı II
İş’te Gündem CNNTurk
ARGE Danışmanlık yönetim kurulu başkanı Dr.Yılmaz Argüden’in İş’te Gündem programında, Merva Ulusoy ile söyleşisi.
“Yönetim kalitesinde çıtayı yükseltti”
“ARGE Danışmanlık 15. yılını kutladı.”
Türk Şirketinin Avrupa Başarısı
Avrupa Birliği’nden tarih almaya çalıştığımız bu günlerde, küçük bir Türk şirketi, Avrupa’nın dev şirketlerini geride bırakarak, “Geleceği şekillendirmek” konulu yarışmada Avrupa’da ilk üçe girdi.
ARGE Danışmanlık Şirketi, sivil toplum kuruluşlarını geliştirme konusundaki çalışmaları ile “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” alanında finale kalan üç şirketten biri oldu. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu’nun desteğinde kurulan Generation Europe organizasyonunun bu yıl yaptığı yarışmada büyük ödülü alacak kuruluş, 2 Aralık’ta Brüksel’de belirlenecek ve ödül Avrupa Parlamentosu’nda verilecek.
Konu ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, bu başarım sadece ARGE için değil, Türkiye için de bir onur olduğunu söyleyerek, “Kaliteli çalışmalar uluslararası camiada tanınıyor ve hak ettiği takdiri kazanabiliyor. Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla Avrupa’da ilk üçe girmemiz bu gerçeği bir kez daha kanıtlamış oldu” dedi. Kurumları geleceğe hazırlama misyonu üstlenmiş olan ARGE Danışmanlık, arzu eden şirketlere iş mükemmelliği, strateji ve kurumsallaşma konularında hizmet veriyor.
Türkiye
21.11.2002
ARGE Danışmanlık “Küresel İlkeler Sözleşmesi” Toplantısına Katılan İlk Türk Şirketi
Dünyada yüzlerce şirket ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan “Küresel İlkeler Sözleşmesi”’ni imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık oldu.
22 Eylül 2005- Türkiye’de yönetim kalitesini ve sivil toplum kuruluşlarını geliştirme konusundaki öncü çalışmalarıyla tanınan ARGE Danışmanlık, 2002 yılında Avrupa Parlamentosu’ndaki Gençlik Zirvesinde kurumsal sosyal sorumluluk konusunda Avrupa’ya örnek en iyi üç şirket arasında değerlendirilmişti. ARGE Danışmanlık, Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan “Sorumlu Girişimcilik” (Responsible Entrepreneurship) kitabında da yer alan tek Türk şirketi oldu. ARGE’nin, kurumsal sosyal sorumluluk konusundaki çalışmaları birçok üniversitede vaka çalışması olarak işleniyor (Boğaziçi Üniversitesi tarafından hazırlanan çalışma European Case Clearing House tarafından dünya üniversitelerine sunuluyor.)
Türkiye’de en iyi tanınan yönetim danışmanlığı firmaları arasında yer alan ARGE Danışmanlık, şirket politikası olarak çalışanlarının haftada bir günlerini gönüllü olarak topluma yararlı faaliyetlere ayırmalarını teşvik ediyor. ARGE çalışanlarının KalDer’in Ulusal Kalite Hareketi’ni başlatmasına ve Sivil Toplum Örgütleri için ayrı bir ödül kategorisi oluşturmasına, Boğaziçi Üniversitesi’nin STK Yönetici Eğitim Sertifika Programı oluşturmasına ve Özel Sektör Gönüllüler Derneği’nin toplumda gönüllüğü teşvik edecek çalışmalarına katkıları oldu. TESEV’in kurumsal sosyal sorumluluk konusundaki çalışmalarına da katkıda bulunan ARGE Danışmanlık’ın, bu konuda yayınladığı bir de kitap var.
Kurumları geleceğe hazırlama misyonuyla çalışan ARGE Danışmanlık, strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında hizmet veriyor ve Balanced Scorecard, Değer Yönetimi, İtibar Yönetimi, Değişim Yönetimi, Entelektüel Sermaye gibi öncü yönetim kavramlarının ülkemizde uygulanmasına destek veriyor.
1999 yılı Dünya Ekonomik Forumu’nda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimiyle başlatılan “Küresel İlkeler Sözleşmesi” dünyada yüzlerce şirket ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalandı. Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) yasal yaptırımı olmayan gönüllü bir uygulama. Uygulama, insan hakları, çalışan hakları, çevre ve yolsuzluk gibi konular çerçevesinde 10 temel prensip etrafında şekillenen bir yol haritasıdır. Bu sözleşmeye katılım şirketlere bir çok kazanç sağlıyor:
– Sürdürülebilir büyüme, kurumsal sosyal sorumluluk gibi konularda öncü bir konum kazanmak,
– Kritik durumlarda risk yönetimi için yol gösterici bir dizi ilkeye sahip olmak,
– Birleşmiş Milletlerin küresel hedeflerine katılarak hükümet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında güçlerin birleşmesiyle toplumsal sorunlara çözüm üretebilmek,
– Kurumsal marka değerini yükseltmek,
– Çalışanların verimliliğini ve motivasyonunu artırmak,
– Küresel işbirliklerine kolay uyum sağlamak,
– Özel fonlara ulaşarak daha ucuz fonlama maliyetlerine ulaşabilmek.
BT İnsan
“Balanced Scorecard Türkiye’de”
Renaissance Worldwide – ARGE işbirliği ile yeni bir yönetim sistemi olan “Balanced Scorecard” Türkiye’ye taşınıyor. Son beş yılda başarılı şirketler tarafından en çok kullanılan Balanced Scorecard yaygın strateji uygulama metodolojisi sunuyor.
Kariyer Dünyası
10.01.1999
Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma
Dünyadaki KİT harici tüm şirketlerin yüzde 65-85’i aile şirketi. Ancak bu tip şirketlerde belli sorunlar yaşanıyor ve aile şirketlerinin yüzde 50’si üçüncü kuşağa geçemiyor. ARGE Danışmanlık, bu sorunların sistematik ve bilinçli bir şekilde ele alınıp çözülmesinde şirketleri yönlendiriyor.
Dünyadaki KİT harici tüm şirketlerin yüzde 65-85’i aile şirketi. Fortune 500 içinde yer alan şirketlerin yüzde 40’ından fazlasının aile şirketi olduğu biliniyor. Aile şirketleri dünyada en yaygın şirket tipi. Fakat bazı aile şirketleri kuşaklar boyu başarılı olup varlıklarını sürdürebilirken, bazıları kısa sürede dağılarak yok olup gidiyor.
Başarılı ve süreklilik sağlayan bir aile şirketi, geleceği önceden gören ve ilerde oluşabilecek olayları gerçekleştirmeden, izleyeceği stratejiyi planlayan ve kurumsal yapıyı oluşturan şirket olarak tanımlanıyor.
ARGE Danışmanlık, aile şirketlerine sürekliliklerini sağlayacak stratejileri belirlemee ve kurumsal yapıyı oluşturmakta yol gösteriyor. Aile şirketleri için hem iş hem aile boyutunda tehlike sinyalleri değişimin gerekliliğini gösteriyor; iş boyutunda rekabette başarılı olunan alanlarda yaşanan gerilemeler; pazar payı, kalite ve müşteri memnuniyetinde negatif gelişmeler, satışlar sabit kalır ya da artarken karların düşmesi, kronik olarak yaşanan nakit akış problemleri, çalışan sirkülasyonun yükselmesi, çalışanlar arasında moralsizlik ve gergin ortam. Aile boyutunda problemlerin varlığı ve işi etkilediğinin gözardı edilmesi, aile bireylerinde stresde bağlı ülser, birden fazla boşanma ve yeniden evlenmeler, ilişkileri canlı tutmak için paranın kullanılması zaman zaman karşılaşılan durumlardandır. Başarılı ve süreklilik sağlayan bir aile şirketi, geleceği önceden gören ve ilerde oluşabilecek olayları gerçekleşmeden, izleyeceği stratejiyi planlayan ve kurumsal yapıyı oluşturan şirkettir.
ARGE, aile şirketlerinin yaşadıkları sorunları genel hatları ile üç boyutta inceliyor; şirket yönetimi (başlangıç, büyüme, olgunlaşma), aile içi ilişkiler (patron şirketi, kardeşler ortaklığı, kuzenler konsorsiyumu) ve ortaklık/kontrol yapısı (girişimci, iş adamı/kadını, birlikte çalışma, devir teslim) Her aile şirketi aile, iş ve ortaklık ekseninin farklı kesişim noktası üzerinde bulunmakta olup, zaman içerisinde bu kesişim noktasından bir diğerine hareket etmekte Her konumun kendine has cevap bekleyen soruları bulunuyor. Her konumda gündeme gelen soruları cevaplamadan aile şirketlerinin büyümesi, başarılarını devam ettirmeleri çok zor ve hatta imkansız olarak görülüyor. Aile bireyleri arasındaki iletişimin güçlenmesi ve problem çözme yeteneği, aile şirketleri için çok büyük bir avantaj sağlar. Sorunları aşmanın bir başka yöntemi de, aile şirketinin potansiyel problemleri önleyecek politika ve stratejileri bugünden oluşturmaktadır. Başarılı aile şirketlerinin bu ortak ve en belirgin özelliğini oldukça başarılı bir aile şirketi liderinin söylediği şu söz özetleyebilir; “Görünen şu ki başarısız aile şirketleri problem ve uyuşmazlıklardan kaçınıyorlar. Aileler kafalarını kuma gömüp problemlerden kaçmakla ne yazık ki çok zevkli bir şekilde öğrenecekleri pek çok şeyi hep beraber kaçırıyorlar.”
ARGE bu soruların sistematik ve bilinçli bir şekilde ele alınıp çözülmesinde ve şirketlerin “iyi yönetilen” ve “geleceğini garantilemiş” şirketler olarak konumlanmalarında, bu sayede ailenin birliği ve bütünlüğü olumsuz yönde etkiliyebilecek bir çok sorunun da ortadan kaldırılmasında, şirketleri yönlendiriyor.
Milliyet İş Yaşamı ve İnsan Kaynakları
26.03.2000
Küreselleşme Danışmanlık Firmalarına İlgiyi Arttırdı
Türkiye’deki şirketler en fazla teknolojik gelişme, ekonomik değişim, ve küreselleşme nedenleriyle danışmanlık firmalarına başvuruyor. Türkiye’de hizmet veren yerli ve uluslararası 21 danışmanlık firmasında çalışan uzman ve üst düzey yöneticilerle yapılan anket sonucu ülkemizde sektörün en yoğun insan kaynakları yönetimi, genel yönetim danışmanlığı ve eğitim konularında hizmet verdiği ortaya çıktı. Dünyadaki uygulamalarda sık rastlanılan yıllık sabit ücret yönetiminin ülkemizde kullanılma oranının düşük olduğu görülürken sektör çalışanları ankette Türkiye’de ilk akla gelen 3 firmayı sırasıyla Arthur Anderson (Earnst and Young ile birleşti), Mc Kinsey ve ARGE olarak sıraladılar.
Dünya Gazetesi- 29. 10. 2002
Şirketler, Yönetim Danışmanlarının Kapısında
Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı Murat Yalnızoğlu, düşük enflasyon düzenine uyma konusunda şirketlerde şaşkınlık yaşandığını belirtiyor ve “Bu yeni düzene uyamayanlar hızla konsolide olacaklardır” diyor. Yalnızoğlu, “Annem bile soruyor repoda 3 kuruşumuz vardı şimdi ne yapacağız? Şirketlerde de benzer bir şaşkınlık var. Zaman kısa. Yeni stratejiler gerekiyor. Satmak için kalite ve müşteriye çeşit sunmak lazım. Ülkenin farklı yerlerinde farklı promosyonlar hazırlamak gerekir. Satış yönteminizi sürekli değiştirmeniz ve reklam yapmanız lazım. Ürünlerinize bir takım hizmetleri katıp, bunları farklılaştırmanız gerekiyor” şeklinde konuşuyor.
YENİ DÜZENE UYMAYANLAR AYAKTA KALMAYACAK
Özel sektörün, düşük enflasyon düzenine uyum göstermede ne gibi zorluklar yaşadığını ve kendilerine başvuran firmalara hangi önerileri yaptıklarını Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı ve ARGE Danışmnalık şirketinin ortaklarından Murat Yalnızoğlu ile konuştuk.
– Sizlere kimler geliyor?
– Bize çok farklı sektörlerden bankacılıktan tutun üretime, kamu uluslararası şirketlere, borsaya kota şirketlerden aile şirketlerine kadar Türkiye’de faaliyet gösteren belli büyüklüğün üzerindeki kuruluşlar geliyor. Ciro itibariyle üretim şirketiyse, yaklaşık yıllık cirosu 35-40 milyon dolar ve üstünde olanlar ile hizmet sektöründe, bu rakamın yarısı ve üçte biri büyüklükte cirosu olan lşirketler başvuruyor.
– Ne gibi hizmetler veriyorsunuz?
– Şirketin yapısına göre oldukça değişmesine karşılık, özellikle bu günlerde en gözde hizmet alanımız strateji. Strateji, bir şirketin rakiplerinden kendisini nasıl ayrıştıracağına, hatta rakiplerini nasıl yeneeceğine, çevredeki değişen şartlara nasıl ayak uyduracağına ve bir master planı yapmaya dayanıyor. “Hangi müşterilere hangi ürünleri sunacağım. Bunları en iyi şekilde sunmak içinde mutfağımda yapacağım veya yapmayacağıma” karar vermek anlamını içeriyor.
– Şirketler, son zamanlarda en çok hangi konularda danışmanlık istiyorlar?
– Türkiye’de son 2-3 yıldır önemli bir değişim var. Hele bu sene de enflasyonun düşmesi, bütün şirketler ve tüketiciler için çok yeni bir hadise. Çünkü, 20-25 yıldır Türkiye, hiperenflasyonda yaşıyordu. Şirketler, bütün düzenlerini enflasyonist düzenine göre kurmuşlardı. Şimdi, bu enflasyonist düzeni, şirketlerin altından çektiğiniz zaman oldukça büyük bir boşluk yaratıyorsunuz. Enflasyondan çıkma düzeni başladı. İSO’nun 500 büyük firmanın yüzde 80’nin üzerindeki gelirleri, faaliyet dışı gelirlerden oluşyordu. Bu yeni durumda, şirketlerin ekmek kapısı kapanıyor. Bundan sonra ne yapacaklar? Durgunluğu nasıl aşacaklar? Krize girecekler mi? Işte bu kaygılar ve korkular onları yeni vizyon arayışlarına itiyor.
– “Eyvah bundan sonra ne yapacağız?” diye gelen var mı?
– Var. Eyvah diye gelmeselerde bir şaşkınlık yaşanıyor.Birdenbire şu ortaya çıktı. O kadar şeyi, kısa zamanda değiştirmek , iyileştirmek gerekiyır ki, hangisinden başlamalı? Hadi, “ben maliyetlerimi iyi bileyim” diye başlasanız 6 ay sürecek bu iş. “Yeni ürün geliştirme sürecimi iyileştireyim, müşterimi tanıyayım” diye bakarsanız, bir 6 ay da o sürecek. Herkes biliyor ki, o kadar da fazla vakit yok aslında. Be ne yapacağımda detaylı konulara gittiğiniz zaman öncelikli konuların ne olması lazım, hepsini birden gerçekleştirmezsiniz. Onun için biz bu düğümü nerden çözmeye başlayalım? Diye bakmanız lazım.
– Düşük enflasyon düzeni, şirketlerin yapılarını nasıl etkileyecek?
– Yeni ortama uymak demek, ço9k daha sağlıklı bir yapı demek. Maliyetini bile, karlılığını bile, müşterisini iyi tanıyan, ürünü kaliteli olan, satış teşkilatı kaliteli olan pozitif şeyler. Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada rekabet etmek için bunlar gerekli. Onun için bazı şirketler hızlık, bazıları yavaş bu yolda ilerleyip, kendilerini yeniden yapılandıracaklar.
Finansal Forum
28.01.2000
‘Yeni Elazığ’ Planı Hazır
Rantın en yüksek olduğu yere park yapılacak.
İdarecilerden en çok duymak istediğim cümle, Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz’dan geliyor: “Metrekaresi 3 bin, 5 bin lira olan, rantın en yüksek olduğu yerleri ağaçlandırıyorum.”
Bu sözler, kente erişimin zor olduğu, gözden uzak yerlerde yeşil alan üretmenin pek de marifet olmadığını vurgulamış oluyor.
“Gelecek İçin Herkesin Bir Görevi Var” sloganı etrafında, 19-20 Eylül’de Elazığ’da düzenlenen “Elazığ Kalkınma Kurultayı” çalıştayından sonra ortaya çıkan, eylem ve izleme planı 22 Kasım’da İstanbul’da basına tanıtıldı.
Toplantıda kalkınma yaklaşımı; çevre, insan kaynağı ve ekonomi başlıkları ile birlikte ele alındı.
Raporu; 29 Kasım’da Elazığ’da düzenlenecek kurultay öncesi ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden başkanlığında, Burak Erşahin ve ekibi detaylandırdı.
BİR DOSYA 17 BAKANA GİTTİ
Kente kalkınmayı getirme potansiyeli olan 14 sektör incelendi. Bunların arasından yeraltı kaynakları, su ürünleri ve turizm odak sektörler olarak seçildi. Odak sektörler, çevre duyarlılığı gerektirdiği için de sorularımızın muhatabı büyük ölçüde Yanılmaz ile Elazığ Valisi Ömer Faruk Koçak oluyor.
Yanılmaz, doğaya saygısını anlatırken göreve geldiğinde, kanser olan 750 yıllık bir çınar ağacını İstanbul’dan gelen özel bir ekibe tedavi ettirmesini örnek olarak gösteriyor.
Devasa parklar ve meydanlar inşa edeceklerini söyleyen Yanılmaz, “Şehrin içindeki Orman, DSİ ve Karayolları Bölge Müdürlükleri bulundukları yerden kalkıyor. Belediyemize verilen bu yerleri, botanik park yapacağız. Aynı zamanda Cip Barajı Mesire Alanı’nı da 1 Ocak’ta devralıyoruz” diyor.
Yapılması planlanan Harput Vadi Parkı’nın kente 1 milyon metrekarenin üzerinde yeşil alan kazandıracağını vurgulayan Yanılmaz’a, sizin de hemen aklınıza gelebileceği gibi “Ankara’nın yetkisinde olan imar kararları karşısında, bu hedeflerine sadık kalıp kalamayacaklarını” soruyorum.
Has Parti Genel Başkanlığı’ndan ayrılan Numan Kurtulmuş ile birlikte AK Parti’ye geçen siyasi kadrolar arasında yer alan Yanılmaz, 30 Mart seçimlerinde belediye başkanlığını kazanmıştı. O tarihten beri kentsel dönüşüm ve yeni yeşil alan projeleri ile ilgili olarak karşısına çıkan bürokratik zinciri “Koltuğumun altına aldığım dosyaları tam 17 bakana götürdüm” cümlesiyle ifade ediyor.
“Gecikmiş hizmet hizmet değildir. Türkiye’nin şartlarına bağlı olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekiyor” diyor…
‘YENİ ELAZIĞ’ PLANI HAZIR
İstanbul’daki toplantıya, Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO), Elazığ STK Platformu ve Fırat Kalkınma Ajansı’nın yanı sıra kültür, turizm ve arkeoloji alanlarında çalışmalar yapan kurumların temsilcileri de katılmışlardı. Vali Koçak’ın, kentin bütün güçlerinin senkronize çalışmasının önemine değinmesi, kalkınma planında benimsenen “iyi yönetişim” ilkesinin ilk kuralını hatırlatıyor.
Planın öngördüğü ölçülebilirlik, şeffaflık ve hesap verilebilirlik kriterlerine bağlılıklarını vurgulayan Koçak, “Kalkınmanın şehirde yaşayan herkesi kapsamasına önem verdik. Bu çalışma yapılırken, ortaöğrenim öğrencisi de, ev kadını da çalıştayımıza katıldı” diyor.
Rakamlarla 2023-2040-2050 ve 2071 hedeflerini ortaya koyan “Yeni Elazığ” kalkınma modeli, izlenen metodoloji açısından Türkiye’ye örnek olabilir. Bu açıdan da önemsediğim tanıtım toplantısında, ETSO Başkanı Ali Şekerdağ’ın şu sorusu dikkat çekiyor: “2001, 2006 ve 2009 yıllarında da bu kurultayları yaptık ama Elazığ hak ettiği biçimde bunlardan faydalandı mı?”
Koçak’ın, “Yatırımcı dostu bir kent olacağız” sözü taahhüt olarak görülebilir.
“Elazığ vişnesi” olarak anılan mermerini Beyaz Saray’a kadar ihraç eden, Türkiye’de kayısı ve alabalık üretiminde ilk sırada olan ve Harput gibi Anadolu’nun orta yerindeki bir bölgede konumlanan Elazığ’ın, yalnızca toplam ihracatının 500 milyon dolar bandında takılı kalması bile, atılacak adımların hızlı ve büyük olmasını zorunlu kılıyor.
Toplantıda dile getirilen “Diyarbakır Amed adını istiyorsa, biz de El-Aziz ismimize dönelim” önerisi de, kalkınmanın yerel kimlikle birlikte yorumlanması gereğini ortaya koyuyor.
Serpil Yılmaz,
Haber Türk, 25.11.2014
Verimsizlik Daha Kötü
“İki şişe süt çalanla, ikisini birden sokağa döken arasında ne fark var?” KalDer Başkanı Argüden yolsuzluk ve verimsizliği bu örnekle anlatarak “Kamu yöneticileri gerçeğin yeni farkına vardı” dedi.
Tasarrufun öncelikle kamu kuruluşlarında yapılmasını öngören yeni ekonomik program, yıllardır özel sektörde kalite ödülleri veren Kalite Derneği (KalDer)’in bu yılki misyonu ile ilginç bir biçimde örtüştü. Bu yıl ilk kez 9-10 Mayıs tarihlerindeki sempozyumda kamu kuruluşları arasında kaliteyi değerlendirecek olan KalDer’in Başkanı Yılmaz Argüden, Türkiye’de yolsuzluklar kadar önemli olan bir diğer sorunun verimsizlik olduğunu söyledi. “Yolsuzluk önemli, çünkü benim hakkımı siz alıyorsunuz. Ve bu durum adalet duygusunu bozuyor. Ama verimsizliğe baktığınız zaman sizin ve benim hakkım olan şeyi topluyoruz ve çöpe atıyoruz. Dolayısıyla hiç kimseye fayda getirmiyor” diyen Argüden, şu örneği verdi: “İki bardak süt düşünün. Yolsuzluk bu sütlerin ikisinide hak etmediği halde bir kişinin içmesidir. Verimsizlik ise iki bardağında çöpe dökülmesidir.”
Kronik Kriz
Argüden, toplum olarak ana sorunun verimsizlik olduğunu vurgulayarak şöyle diyor:””Kamuda da ağırlıklı olarak verimsizlik var. Sanıyoruz ki bir insana devlette iş verdiğimiz zaman onu işsizlikten kurtaracağız. Aslında gelirsizlikten kurtarıyoruz, işsizlikten değil. Çünkü gerçekte öyle bir iş yok. Boşu boşuna oturuyorsa verimsizliği alışkanlık haline getiriyoruz. Esas hedef insanlara pozisyon açmak değil iş sahası açmaktır. Bence kamunun esas krizi, verimlilik üzerine odaklanmamış olması. Üretmek üzerine değil bölüştürmek üzerine odaklanmış. Halbuki büyütmediğimiz bir şeyi bölüştürmeye çalışarak bir süre sonra gelip duvara çarpıyoruz.”
Kamu kesiminde kronik bir kriz olduğunu söyleyen Argüden şöyle devam ediyor:
“Bu, yönetim krizidir. Bence yöneticiler değil, sistem kötü. Sistemde hesap verebilirlik kriterleri, şeffaflık kriterleri yok. Biz her konuda dünya standartlarını benimsemeliyiz. Kamuda aslında toplam kaliteyi uygulamaya başlayanlar var. Ama ödüle başvurmak uzun bir süreç olduğu için şimdilik dört kuruluş başvurdu. Bizim yaptırım gücümüz yok, sadece motive edebiliriz. Bir iş yapıyorsanız hesap verebilir olacaksınız, verimli olacaksınız. Bu sadece kamu için değil herkes için geçerli.”
Bu yıl kamuda ödül verilmesinden sonra gelecek yıldan itibaren daha geniş bir katılım beklediklerini belirten Argüden, “Kamu kaliteden ne anlıyor, özel sektör ne anlıyor?” sorusuna da şu cevabı veriyor: “Kalite, hizmet verdiğin insanları daha fazla tatmin etme çabasıdır. Ancak burada fark şu; kamuda, çıktılar değil girdiler ölçülür. O girdileri ne kadar verimli kullandığınızla ilgili bir performans göstergesi yok. Bir pasaport dairesini incelersek, ne bekler vatandaş? Fiyatının ucuz olmasını, kuyrukta çok beklenmemesini. Kaliteyi vatandaşın da talep etmesi gerekir. Kamuda da özel sektörde de sadece bilançoya bakarak şirket idare etmenin yeterli olmadığı, müşteriyi ve çalışanı sürekli dinleme gerekliliği ortaya çıkıyor.”
Sabah Gazetesi
Yapı Kredi’de Yönetimi Argüden Belirleyecek
BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) ile Çukurova Grubu arasında 31 Ocak’ta imzalanan protokol gereği, Yapı Kredi Bankası’nın yönetim kurulu üyeleri danışmanlık firmasının belirlediği aday listesinde seçilecek. Bu iş için uluslararası danışmanlık firması Ray and Berndtson Yönetim Danışmanlığı firması ve konsorsiyum ortağı olarak ARGE Danışmanlık görevlendirildi. Uzun yıllar Kalder Başkanlığı yapmış olan Yılmaz Argüden’in Murat Yalnızoğlu ile ortak olduğu ARGE Danışmanlık, bankanın yeni yönetiminin belirlenmesinde aktif rol alacak.
Hürriyet
18.03. 2003
“Reçete Yazmıyoruz Uygulamaya Bakıyoruz”
Yönetim danışmanlığı sektörünün yeni ekonomiye bağlantılı olarak tamamen çehre değiştirdiğini belirten ARGE Danışmanlık’ın patronu Murat Yalnızoğlu, danışmanların eskiden akıl sattığını, ancak artık aklın herkeste olduğunu söyledi. Yalnızoğlu ile danışmanların değişen yüzü üzerine söyleştik.
Ekonomi çehre değiştirdi. İş süreçleri de değişti. Size çözüm için başvuran şirketlere nasıl bir reçete yazıyorsunuz?
Danışmanlık sektörü büyük bir yeniden yapılanmanın içinde. Artık eskisi gibi reçete yazmıyor, teorideki bilgiyi hayata geçirme aşamasında devreye giriyoruz. Yani danışman eski tanımıyla akıl satan insan değil artık. Akıl eskiden işin yüzde 80’iydi. Şimdi ancak yüzde 20’si. Kalanı, işi hayata geçirme üzerine kurulu.
Danışmanlık sektörünü bu sürece yönlendiren faktörler neler?
Bu sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada olan bir şey. Eskiden bilgiye ulaşmak son derece zordu. O nedenle bilgili olmak danışman olmak için yetiyordu. Oysa şimdi hemen herkes, her istediği bilgiye anında ulaşma imkanına sahip. İnsanlar danışmanlardan bilmedikleri şeylerde akıl istiyor. Bilgiyi hayata geçirme süreci, yönetim danışmanlığının yeni uzmanlık alanı.
Türkiye ekonomisi bu duruma hangi ölçüde ayak uydurdu?
Türkiye ekonomisi son 4-5 yıldan bu yana büyük bir değişimin içinde. Hızlı bir liberalleşme atağı sözkonusu. Bu hem ülkenin iç dinamikleriyle hem de dış ilişkileriyle bağlantılı. Gümrük Birliği ile başlayan ve dünya ekonomisine entegrasyon süreci ile devam eden bir atılım bu. Eskiden sadece belirli şirketleri ilgilendiren bu durum, şimdi tüm şirketleri ilgilendiriyor.
Bu liberalleşmenin şirketlere etkisi ne oldu?
İki temel ve belirgin etkiden söz etmek mümkün. İlki, kuralsal etki. Hukuksal bazı düzenlemeler değişiyor, değişmeye devam edecek. Bu kanunların bazı getirileri var. Örneğin Rekabet Kanunu son derece büyük değişiklikler yarattı. Dışarı kapalı olan çok az sektör var artık. Farklı oyuncular çıktı. Bankacılıktan sağlığa kadar çok sektörün stratejileri değişti.
İkinci önemli etki neydi?
Bu da enflasyonun düşmesi süreciyle birlikte ortaya çıktı. Şirketlerin bu güne kadar büyük gelir sağladıkları operasyon dışı gelirler artık yok. Şirketler artık para kazanabilmek için asıl işlerine dönmek zorundalar. Bu da, böyle bir ortama alışık olmayan şirketler için zor iş. Eğer bugüne kadar yaptığın tüm yönetim hatalarını enflasyon örtmüşse, iş hayatının acımasızlığına alışamadıysan bundan sonra durum çok zor.
Şirketlerde ne gibi strateji değişiklikleri gözlemliyorunuz?
Eskiden daha çok operasyon iyileştirme dediğimiz, daha çok ürünü daha ucuza üretme mantığı üzerine hareket edilirdi. Ama şirketler şimdi dış çevreyi analiz edip stratejik plan yapıyorlar. Eskiden genel strateji olan rakibi taklit etmenin yerini farklı kuramlar aldı.
Bu farklılığın yaratılması için yöntemler neler?
Burada da iki temel strateji var. İlki, ürün bazında gerçek anlamda farklı olmak. İkincisi ise pazarın en ucuzu olma. Teori, mutlaka bunlarda biri olun der. kisinden de biraz olmak dünyanın en kötü şeyidir. Türkiye, kısa süre öncesine kadar bunların ortasındaydı. Ama şimdi yavaş yavaş ayrıma varılıyor.
“Rekabete hazırız”
Önümüzde çetin bir AB süreci var. Bu süreçte gelecek yabancılarla rekabete hazır mıyız?
Bana kalırsa evet. Çünkü artık hemen her sektörün en büyük kuruluşları Türkiye’de yerleşik birer ofis edinmiş durumda. Yani aslında onlarla rekabetin tam göbeğindeyiz. Rekabetin birinci basamağında değiliz. Ama tam üyelik 5-6 yıllık bir süreç. Zaten gardını almamış olanlar o zamana kadar hazır konuma gelirler.
Bundan sonra değişmesi gerekenler neler?
Şirketlerde değişmesi gereken en önemli noktalardan biri, insan kaynakları. Doğru insanın doğru işte çalışması çok önemli. Ardından bilgi teknolojilerine yeterli yatırımın yapılması gerekiyor. Bizim hesabımıza göre, bir şirketin sektörüne göre değişmekle birlikte, cirosunun minimum yüzde 5’ini bilgi teknolojilerine yatırması gerekiyor. Stratejik planlama yanlışlarından söz ettik, son hata ise pazarlama.
Milliyet
30. 04. 2000
AB’de Geleceği Tasarlayanlara Yaklaşmalıyız
Kasımdaki Kalite Kongresi’nde geleceği şekillendirmenin prosedürü incelenecek
Alvin Toffler, John Nashbitt… 8 – 10 yıl önce ne kadar da parlaktılar. O dönemde zaten herkes, gelecek bilimcilerin (futurologlar) 2 dudağı arasından çıkacak keramete kilitlenmiş gibiydi. 2000’de dünya borsalarındaki balonun patlamasıyla birlikte, gelecek bilimcilerin yıldızı da sönüverdi. Hatta futurologlara -biraz da alayla- modern falcı denmesine kadar vardı iş!
“Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu tasarlamaktır.” Felsefeci ve matematikçi Wharton’lu Prof. Russell L. Ackoff’un bu sözlerine atıfta bulunan Kalite Derneği KalDer, 13. Ulusal Kalite Kongresi’nin ana temasını “Geleceği Şekillendirmek” olarak belirlemiş.
KalDer eski Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ve Yönetim Kurulu üyesi Agah Uğur‘u dinleyince, 24 – 25 kasım tarihlerini defterinize not etmenizde, hatta şimdiden kongre için başvuruda bulunmanızda yarar olabilir diye düşündüm.
Geleceği tasarlamak
Biliyorsunuz günümüzün en belirleyici özelliği, belirsizlik. ABD’nin Irak’ı işgalinden petrol fiyatlarının akıl almaz tırmanışına, 11 Eylül’ün ardından hayatımıza damgasını vuran küresel düzeydeki belirsizlik, geleceği planlamamızı gerçekten zorlaştırıyor. Ama bunun da çaresi var. Yöntemleri bu yılki kongrede enine – boyuna tartışılacak.
Reel faizlerin yüzde 20 olduğu bir yerde, insanların gelecek vizyonunun 3 yılı geçemediğine dikkat çeken Dr. Argüden, yine de o 3 yılın içini doldurmanın mümkün olduğunu belirtiyor ve diyor ki: “Gelecek yıl meyve yemek istiyorsan, toprağa bugünden tohum atman, sulaman, gübrelemen lazım. Bütün bunları yaptığın halde her tohumdan meyve alacaksın diye bir garanti de yok, ama bir kısmından mutlaka meyve alırsın. Önemli olan bir kavram geliştirmek ve o kavramın içini doldurmak.”
Borusan’da strateji
Agah Uğur, bu yılki kalite kongresinde “geleceği şekillendirmenin prosedürünü inceleyeceklerini” özellikle vurguluyor ve tepe yöneticisi olduğu Borusan’da “strateji”yi nasıl rekabet avantajına dönüştürdüklerini kısaca anlatıyor: “Çoğu şirketin, geleceği göremediği için strateji belirlemediğini fark edince, biz Borusan olarak acaba stratejiyi rekabet avantajı olarak kullanabilir miyiz diye düşündük. İlerisi tam olarak görülemese de, o gün için bugünden yapılacak mutlaka pek çok şey var. Üstelik stratejik pozisyonlama çok heyecan verici bir şey. 6 sigma çalışmalarımızı bu bakış açısıyla başlattık.”
Borusan Genel Müdürü Agah Uğur’a göre şirketleri üst yönetimlerinde çoğu kez ya vizyon müthiş, ama altını dolduracak prosedürler zamanında uygulanmıyor, ya da bardağın öbür yarısı dolu, ama şirketi ileri götürecek hayal gücü yok.
Düşünce kalitesi
1992’de kurulan KalDer, işe ürün kalitesiyle başlayıp, daha sonra yönetim kalitesine geçti. 3. aşama olarak da kamudan sivil toplum örgütlerine toplumun farklı kesimlerini Toplam Kalite Yönetimi (TKY) ile tanıştırdı. 4. aşama ulusal kalite seferberliğiydi. Bu süreçte TKY’nin İstanbul’da da Hakkari’de de, Arçelik gibi dev bir kuruluşta da, küçücük bir balıkçı lokantasında da uygulanabileceğini gösterdi.
KalDer son 2 yıldır, düşüncede kaliteyi yakalamak üzerine yoğunlaşmış bulunuyor. Geçen yılki Kalite Kongresi’nin ana teması AB’yi dünya liderliğine taşımaktı. O gün için çok ilerici bir temaydı, bugün de hâlâ öyle.
AB’yi ileri taşımak
Uğur da Argüden de “Bizim AB’yi düşünce boyutunda ileri taşımamız lazım. AB içinde koalisyon kurmamız gereken kişiler de, AB’yi ileri taşıma vizyonu olanlar olmalı. Bugünkü konumunu korumaya çalışan bir Avrupa, kaybetmeye mahkumdur” diyorlar.”
Kalite Kongresi, ürün pazarlaması olmayan nadir kongrelerden biri. Orada kavramlar pazarlanıyor.
Milliyet
06.10. 2004
İlle de Kalite
Ne istediğini bilenlerin yaşam boyu peşinde koştukları bir hedefi vardır. Bu kimine göre para, kimine göre akademik kariyer, kimine göre eğlence, kimine göre de şöhret… Biz hep eğitim, daha çok eğitim peşinde koştuk. Sadece kendimiz için değil, Türkiye için daha çok, daha üretken, daha yaratıcı eğitim istedik…
Yaşamdan ne istediğini çok iyi bilenlerden biride Türkiye Kalite Derneği KalDer’in Başkanı Yılmaz Argüden. Bizler nasıl ki eğitimin misyonerliğini yapıyorsak, o da kalitenin…
Kaliteyle özdeşleşmiş durumda. Asıl işide o. KalDer’de, Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nda. Tesev’de, Türk Amerikan İş Konseyi’nde ve diğer gönüllü kuruluşlardaki etkinliklerinde de hep kaliteyi temsil ediyor. Daha çok kalite diye diretiyor. Üniversitede derslere giriyor. Gazete ve dergilerde yazılar yazıyor. Türkiye’nin dört bir yanını dolaşarak konferanslar veriyor. Hayrettin Karaca TEMA’da ne yapıyorsa, O KalDer’de onu yapıyor…
Sonunda Milli Eğitim Bakanlığı’nı da KalDer’in ilgi alanına aldı. Müsteşar Bener Cordan yönetimin bir parçası haline geldi. Her ikisinin de gayretleriyle eğitimde de henüz çok cılız da olsa kalite arayışı başladı.
Türkiye ile Batı arasında ki en büyük fark yaşam standardındaki kalite. Ama bu kaliteyi tutturmak için önce eğitimde, düşüncede, bakış açısında, üretimde, eleştiride, paylaşımda kalitenin olması gerekiyor.
Her ne kadar şimdilik daha emekleme dönemin de olsak da Argüden ve arkadaşlarının gayretleriyle kalite konusunda epeyce bir mesafe kat edeceğimiz kesin…
Argüden, genç yaşına rağmen çok yönlü bir girişimci. Daha önce de Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği BÜMED’in başkanıydı. O dönemde üniversiteyi idari açıdan da çok yakından tanıma olanağı buldu. Devletten gelen kaynaklarla bu işin yürümediğini, hele hele vakıf üniversitelerinin çoğalmasından sonra ayakta kalmalarının çok daha güç olduğunu gördü. Boğaziçi ve benzeri üniversitelerin, devlet desteğinin yanı sıra güçlü ekonomik akarlara sahip olması gerektiği sonucuna vardı.
Bu konuda dünyada ki uygulamalar çerçevesinde proje geliştirdi. Üniversiteye sundu. Ama belli ki ya bir rafta ya da bir çekmecede tozlanmaya bırakılmış ki hiç gündeme gelmedi.
Projeyi dün uzun uzun bir kez de bize anlattı. Aklın yolu bir olduğu için, daha önce benzer görüşleri bizler de savunduğumuz için pek çok konuda ortak noktada buluştuk…
Özetle: Hocaların özel üniversitelere kaçmaması ve eğitim kalitesinin düşmemesi için üniversiteye yeni kaynak akışının sağlanmasını istiyor. Hocaların maaşını ortalama 5 bin dolara çıkartırken, eğitim standardının yükselmesi için bugünkünün üç, dört katı bütçe olanağı sağlıyor. Peki değirmenin suyu nereden gelecek sorusunun cevabı ise ilk bakışta çok tartışma yaratacak gibi ama iyice incelendiğinde değil karşı çıkmak, desteklenmesi gerektiğine karar vermek işten bile değil. Argüden dört farklı uygulama istiyor. Bir, mütevelli heyeti kurulsun. İki, öğrencilerden alınan harç miktarı, verebilenlerden alınmak koşuluyla kolejler seviyesine çıkartılsın. Veremeyenlere her türlü burs olanağı sağlansın. Üç, akademik denetim getirilsin. Dört, çok daha fazla bağış toplansın.
Projenin aslında çok daha fazla detayları var. Ama kendiside kabul ediyor ki bu işte başarılı olamamış. İçinde ukde olarak kalmış…
Özetin Özeti: Çok iyi projeler bile iyi anlatılmadığı takdirde destek bulamıyor. Tıpkı paralı değil, parasız eğitimin en büyük fırsat eşitsizliği yarattığı gibi… Devlet üniversitelerinin vakıf üniversiteleri karşısında mum gibi eridiklerini görüyoruz, bir şey yapılması gerektiğini söylüyoruz ama, ortaya konun projeleri hiç tartışmadan elimizin tersiyle itiyoruz. İşte en büyük yanlışımız bu…
Abbas Güçlü, Milliyet
18. 04. 2000
Birileri “ Kalite” İşini Omuzladı Gidiyor
Toplumsal öncüler bazen çok önemlidir. Onlar toplumları motive ederler, uzun süre yalnız da olsalar mücadeleyi sürdürürler bazen başarısız olsalar da çoğu zaman başarırlar. Atatürk bir toplumsal öncüdür. Ve hiçbir toplumsal öncü ile mukayese edilmeyecek kadar önemli işler yapmıştır.
Eleştirilen yönleri bulunsa da Turgut Özal bir toplumsal öncüdür. Tartışılır başka örnekler de verilebilir. Atatürk gibi tartışılmaz toplumsal öncüler zor çıkar. Türkiye’de kalitenin gelişmesi için çalışıp didinen insanlara da toplumsal öncü misyonu yüklenebilir.
Bunların arasında Yılmaz Argüden isimli biri vardır ki yıllardır her alanında kalitenin yükselmesi için çırpınır durur. Hatta bu işlere başladığında yakın çevresinden çoğu insan yaptığının bir “ kendini tatmin işi” olduğunu bile söylemişlerdi.
Oysa O direndi. Ve Türkiye’de hayatın her alanında kaliteyi tartışılır hale getirdi.
Argüden ve arkadaşları siyasette, iş dünyasında kaliteyi tartışmaya açtılar. Son dönemde bu olay yavaş yavaş toplumsal bir özellik taşıyor. Özellikle bu yıl KOBİ’ler için yeni bir kalite ödülünün konulması fikri işin toplumsallığını daha da canlandıracaktır.
Argüden ve arkadaşlarının ülke çapında başlattıkları “Ulusal Kalite Hareketi”ne herkesin bir katkı vermesi, daha iyi bir gelecek için şarttır.
Gözlem
21.12.1998
Geleceğin Liderleri
Cansen Başaran, Meltem Kurtsan, Yılmaz Argüden, Mehmet Öz…
Bu isimler Geleceğin Küresel Liderleri. Onları biz seçmedik. Başka ‘liderler’ tarafından aday gösterildiler, yüzlerce kişiyi elediler ve bu yıl seçildiler ve Dünya Ekonomi Forumu ( DEF ) toplantılarına katıldılar.
İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen DEF politika, sanat, ekonomi ve sivil toplum örgütleri alanında dünyanın en önemli liderlerini ağırladı. 1993’ten beri yalnızca bugünün değil, geleceğin liderlerini de çatısı altında topluyor. Geleceğin Küresel Liderleri (Global Leaders for Tomorrow-GLT) programı çerçevesinde her yıl ekonomi, politika, sanat ve sivil toplumu temsilen 100 genç seçiliyor.
Seçilmek için yaş sınırı 40. Kişinin yaptığı iş ve sosyal yaşamıyla, hem çalıştığı kurum ve sektöre hem de ülkesine faydalı olması gerekiyor. Bu kişiyi tanıyan ve DEF’le ilişkisi olan birisi aday gösteriyor ( birden çok aday gösterilebilir ). DEF komitesi toplanıyor, önce aday gösteren kişilerle uzun bir görüşme yapıyor. Bu görüşmeler ışığında yüzlerce kişi değerlendiriliyor ve seçim yapılıyor.
Dünyanın hemen her yerinden, kadın-erkek oranı ülke ve meslek farklılıkları gözetilerek yüz kişi seçiliyor . Bu kişiler DEF’in davetlisi oluyor. Bir kez seçilen iki yıl üst üste toplantılara katılabiliyor. Aktif çalışanlarda süre beş yıla çıkıyor.
Bugüne kadar GLT olan Türkler arasında Boyner Holding Başkanı Cem Boyner, Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar, Kurtsan İlaçları Başkanı Meltem Kurtsan, PricewaterhouseCoopers ( PwC ) Türkiye Başkanı Cansen Başaran Symes, ARGE Danışmanlık Kurucu Ortağı Dr. Yılmaz Argüden, New York Columbia-Presbyterian Yapay Kalp ve Kalp Nakli Merkezi Direktörü Prof. Dr. Mehmet Öz yer alıyor. GLT’ler geçtiğimiz yıla kadar yalnızca toplantıları izlemiştir. 1999’da çalışma grupları oluşturulmuş. Grupların çevre, sağlık, teknoloji, ekonomi alanında yürüttüğü önemli projeler var.
GLT programına iki yıldır katılan Meltem Kutsan, çalışma gruplarının hayata geçirdiği önemli projelerden birinin çevreyle ilgili olduğunu söylüyor. Çevre grubunun yaptırdığı bir araştırma yakında dünyaya duyurulacak. Kurtsan, Türkiye’nin oldukça alt sıralarda olduğunu belirtiyor. Sağlık grubu ise şirketlerin sağlık konusundaki çalışmalarını büyüteç altına almış. Amaç, ticari kaygı taşımadan bu tür çalışmalar yapan şirketlerin sayısını artırmak.
GLT programına bu yıl ilk kez seçilen Cansen Başaran Symes önce 155 bin çalışanı olan PwC içinden aday gösterilmiş. Davos’da 2050 yılında Avrupa’nın nasıl olması gerektiği üzerine fikir üreten ‘Uyan Avrupa’ adlı çalışma grubuna katılmış. Bu grup Avrupa ülkelerinin analizini yapıyor, ülkeler arasındaki benzerlikleri, uçurunmları araştırıyor. Başaran, GLT programının çok önemli olduğunu, bu yıl Davos’a katılan pekçok kişinin daha önce bu programa seçilen kişiler olduğunu söylüyor. Bunlar arasında en ünlü isim ise İngitere Başkanı Tony Blair. Dr. Yılmaz Argüden, dört yıldır Davos’a geliyor. GLT programına ilk kez geçen yıl seçilmiş. Eğitimle ilgili çalışma grubunda yer alıyor. Grubun hedefi, dünyadaki eğitim sistemlerinin gelişimlerini ölçebilmek, eğitim sistemleri arasında kıyaslama yapabilmek ve eğitimde teknolojinin kullanılması.
İSTANBUL TOPLANTILARI
Geleceğin Küresel Liderleri, Davos’da yapılan toplantılar sonrasında da çeşitli ülkelerde biraraya geliyorlar. Meltem Kurtsan geçen yıl Cenevre’de toplanıldığı, bu yılki adresin Paris olduğunu söylüyor. Kurtsan, 2001 yazında toplantının büyük ihtimalle İstanbul’da yapılacağını belirtiyor.
Cansen Başaran, ‘Uyan Avrupa’ adlı çalışma grubunu bu yıl İstanbul’da toplamak için tüm çalışmaları yapmış. Grup, nisan başında İstanbul’da biraraya gelecek. Yılmaz Argüden’de benzer bir çalışma yapmış. Eğitim grubunda yer alan Argüden, ekibi bu yıl İstanbul’da bir kez daha bir araya getirecek.
Hürriyet, İnsan Kaynakları
13. 02. 2000
İhale Strateji Oyunu Oldu
ARGE Danışmanlık Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Dr.Yılmaz Argüden İş Bankası’nın Telecom Italia ile birlikte 3’üncü GSM ihalesinde 2 milyar 525 milyon dolar teklif vermesini, ” İş Bankası GSM oyununu cesur bir stratejik düşünceyle oynuyor, İş Bankası en yüksek ikinci tekliften yüzde 85 daha yüksek teklif vererek 4’üncü GSM lisansının verilebilmesini güçleştirdi” şeklinde değerlendirdi.
Argüden, İş Bankası’nın en yakın rakibinden yaklaşık 1 milyar dolar fazla teklif vererek büyük bir cesaret örneği verdiğini kaydederek, “İş Bankası’nın böyle bir cesaret göstermesi aynı zamanda Türkiye’deki en büyük oyunda düşünce zenginliğinin göstergesi. Oyun teorisini etkin olarak kullanarak strateji geliştiren İş Bankası bilginin ve bilgiyi etkin olarak kullanmanın önemini gösteriyor””dedi.
İş Bankası’nın sahip oldugu 3’üncü GSM hattının GSM 1800 teknolojisi ile oluşturacağını hatırlatan Argüden şöyle devam etti:
“Şu anda cep telefonlarında GSM 900 teknolojisi kullanılıyor. GSM 1800 teknolojisi ile bugünkünün çok daha üzerinde görüntü ve data trafiği yapma olanağı doğuyor. Böylece yeni teknoloji ile GSM 900’e göre daha uzun süreli bağlantı kurma ve müşteriye daha ucuza hizmet sunma olanağı doğuyor. İş Bankası bu yatırımla sadece gelişmekte olan cep telefonu pazarına girmekle kalmıyor, aynı zamanda uzun bağlantı sürelerini gerektirecek yeni servislerde en azından belli bir süre için tekel konumunu da sağlamaya çalışıyor.”
ARGE Danışmanlık ve Gönüllülük
ARGE Danışmanlık sosyal sorumluluk bilincini çalışanların Sivil Toplum Kuruluşlarındaki faaliyetlerini destekleyerek yaşatmaktadır. Şirketimiz tüm çalışanlarını haftada bir gün sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaya teşvik etmektedir. Hedefimiz; katıldığımız STK çalışmalarında etkin rol almak ve katma değer yaratmaktır.
Çalışmalarında rol aldığımız STK’ larda önem verdiğimiz yada katkıda bulunma çabasında olduğumuz konular; şeffaflık, stratejik bakış açısı, verimlilik üzerine odaklanan yönetim anlayışı, tüm kaynakların strateji doğrultusunda kullanımı, insan kaynaklarının ve tüm çalışanların sonuçlara katkısının ölçülmesi ve doğru zamanda, doğru kanalda iletişimdir. Önemli büyüklükteki insan kaynağımızın STK çalışanlarına katılımı çalışanların topluma, STK’lara ve kendilerine kazandırdığı önemli katkılar nedeniyle şirketimiz için kazanç görmekteyiz.
Gönüllülükle profesyonel bilgi birikiminin de aktarılması gerektiği konusu önemlidir. STK’ ların kendi içinde iyi yönetilmesi de en az ürettikleri iyi projeler kadar önemlidir. Bu anlamda, bireylerin ve şirketlerin bilgi ve tecrübelerini en üzs düzeyde STK’ lara aktarabilecekleri ortamları oluşturmak gerekmektedir.
Bu düşünce ile çalışanlarımız, danışmanlık alanında edindikleri bilgi ve tecrübeyi rol aldıkları STK’lara aktararak katkıda bulunmaya çalışmaktadır.
Halen çalışanlarımız AIESEC, ARI Harekeri, BÜMED, Özel Sektör Gönüllü Konseyi – CVC, DEİK, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Junior Chanber International – Jaycees, Kalite Derneği, KALDER, Personel Yöneticileri Derneği, PERYÜN, SEV, TEGV, TESEV, TUSİAD, Yönetim Danışmanlar Derneği, YDD, Yüzyıl Işıl Eğitim Vakfı, 1884 Eğitim, Kültür ve Paylaşım Vakfı’ nda çalışmalarını sürdürmektedir. Şirketimizde uygulanan yaklaşımın tüm şirketlerinde benzer yapıda uygulamaya alınması sosyal sorumluluk bilincinin güçlenmesi, STK’ larda başarılı sonuçlara hızla ulaşılması ve sonuç olarak STK’ ların güçlenmesini sağlayacaktır.
Ünlü Üniversitelerde Türk Şirketleri Dersi
Koç Üniversitesi’nde ders veren yakın bir arkadaşım araştırmış.
Dünyanın ünlü üniversitelerinde ‘vaka çalışması’ olarak ele alınan ve yönetim bilimleri derslerinde örnek gösterilen Türk şirketlerinin sayısı hayli fazla.
Örneğin Arçelik, Harvard Üniversitesi’nde ‘strateji geliştirme, büyüme, uluslararası finans’ konularında incelenmiş.
Yine Harvard Üniversitesi’nde ele alınan başka bir Türk şirketi Doğuş. Girişimciliği ve aile şirketi olması dikkat çekmiş.
Aynı üniversitenin ele aldığı diğer şirketler ise Garanti Bankası, Netaş ve Türk Telekom.
Boğaziçi Üniversitesi ise kurumsal sorumluluk, iyi yönetişim konularında ‘vaka çalışması’ olarak, ARGE Danışmanlık Şirketi’ni seçmiş.
Vestel, Koç Üniversitesi öğrencilerine örnek gösterilmiş.
21. Yüzyılın 21 Işığı
21. yüzyıla doğan bu 21 adam, mesleklerinde ve uzmanlık alanlarında bilginin, düsüncenin, teknolojinin, koşullandırmamışlığının verdiği güvenle kendiyle barışık, başarılı bireyler olarak öne çıkıyorlar.
Geçtiğimiz yüzyıl Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği, insanların teknolojiyle tanıştığı parlak bir döenm oldu. Buluşlar birbirini izlerken, koyun klonlanmaya kadar gelindi. Aynı yüzyıl, iki büyük Dünya Savaşı’yla parlaklığını yitirdi. Aslında 21. yüzyılla ilişkimizde de temkinli olmalıyız. Sanayi Devrimi’nin insanı makinenin uzantısı haline getiren ve insana ait özellikleri körelten karakteristiğinin Bilgi Devrimi ile yıkılabileceğine inanmak gerek. Biz şimdi bilgi çağındayız, bilgiye ket vurmak artık mümkün değil. Coğrafi sınırlar da bu yüzden kalkıyor. Çocukluğumuzda da ansiklopedi sayfalarında uçan arabalar olarak görürdük 21. yüzyıl erişilmez bir rüyaydı. Oysa bir anda içinde buluverdik kendimizi. 21. yüzyılın insanları hiç de öyle yıldızlardan yıldızlara koşan süper kahramanlar değil; bizleriz; içimizden birileri! Hepsinin umutları var. Kimi ömrünün baharında, kimi deneyimlerini ömrünün baharında olanlara aktarmak istiyor. Önemli olan bu değil mi zaten: İnsanın yaratıcılığı…
Türkiye’nin 21. yüzyılda parlayan yıldızlarının bazıları hakkındaki yorumları:
Fahir Atakoğlu, Müzisyen: Yaptığı besteler, reklam cıngılları ve aldığı ödüllerle uluslararası bir müzisyen olduğunu kanıtladı. Bugünlerde Amerika’da ses getirecek olan yeni albümünün hazırlığı içinde.
Çetin Altan, Gazeteci: Elli yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyor. 4 Roman, 1 öykü, 1 alfabe, 8 piyes, 8 deneme, 1 taþlama, 2 gezi, 8 anı, 3 inceleme, 4 siyasi deneme, 4 portre, röportajlar ve sayısız köşe yazısıyla gerçek bir yazı adamı.
Atıl Kutoğlu, Modacı: Avrupa aristokrasisinin kadınlarını giydiriyor. Kreasyonları Düseldorf, Milano, Paris ve New York gibi metropollerde düzenli olarak sergileniyor.
Uğur Polat, Tiyatro ve Sinema Oyuncusu: Sağlam tiyatro geçmişine sahip. “Salkım Hanımın Taneleri” filmindeki rolüyle Antalya Film Festivali’nde “En iyi Erkek Oyuncu” dalında “Altın Portakal” ödülünü aldı.
Serdar Erener, Reklamcı: Reklam dünyasının pırıltılı, yaramaz ve yaratıcı çocuğu, geniş kitlelere hitap etmenin yolunu evrensel değerlerle yerel değerleri birleştirerek başarıyor. Young&Rubicam şirketinin beyin takımında yer alıyor.
Yılmaz Argüden, İşadamı: Uluslararası iş ve düşünce çevrelerinin genç, yenilikçi, global düşünen, çağdaş vizyona sahip yeni Türk işadamları kuşağının önde gelen temsilcilerinden, KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, 1999 yılında Dünya Ekonomik Forumu tarafından Geleceğin 100 Global Lideri arasına seçildi.
Eser Taşkıran, Memmet Y. Yılmaz, Erkan Mumcu, Okan Bayülgen, Volkan Işık, Ali Midilli, Ozan Korkut, Cengiz Ultav, Akdoğan Özkan, Nuri Bilge, Emir Uras, Hasan Hüseyin, Ali Zirh ve Babür Özden 21. yüzyılın 21 ışığı olan diğer isimler.
Amica Dergisi
Yaşam Sorumluluk Gerektirir
Kurumsal sosyal sorumluluk, kısaca şirketlerin daha iyi toplum ve daha iyi bir çevre için gönüllü olarak katkıda bulunması olarak tanımlanıyor ve her geçen gün biraz daha yaygınlaşıyor. Son dönemlerde ciddi şirketler kurumsal sosyal sorumluluk ile ilgili gerçekleştirdiklerini yaygın olarak kamuoyu ile paylaşmayı bir politika haline getiriyorlar. Türkiye’de de bu kavram doğrultusunda güzel örnekler olmasına rağmen, bu konunun sistematik olarak ele alınmadığı gözlemleniyor. Uluslararası camianın saygın bir üyesi olabilmek için, Türkiye’nin hem “kurumsal sosyal sorumluluk” kavramını yaşayan hem de bu konunun öncülerinden olduğunu iyi anlatabilen şirketlere ihtiyacı var. Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı ARGE Danışmanlık Şirketi, Avrupa Parlamentosu’nda kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle geleceği şekillendiren en iyi üç şirket arasında gösterilen Dr. Yılmaz Argüden ile yaptığımız söyleşinin bu konuyla ilgili düşüncelerinize derinlik katacağını umuyoruz.
AB, Türkiye ve Yönetim Kalitesi
3 Ekim 2005, AB ile üyelik müzakerelerinin başladığı önemli bir dönüm noktası oldu. Müzakerelerin başlaması kararı alınırken yaşanan gelişmeler, maalesef ortaklık isteyen iki tarafın karşılıklık iyi niyetini tescil ettiği bir yaklaşımı değil, zorla kazanılan bir üyelik perspektifi algılaması yarattı. Bu algılama hem AB vatandaşlarında hem de Türkiye’de önemli ölçüde değişmezse, önümüzdeki müzakere sürecinin kazan-kazan yaklaşımıyla sürdürülmesi güçleşecek.
Geleceği Şekillendirmek
ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, geleceği şekillendirmek için kişi ve kuruluşların ortak ilkeler çatısı altında toplanması gerektiğine inanıyor.
Insead 50. Yıl Söyleşileri – Boardroom Secrets
Bu video INSEAD Knowledge’ın izniyle yayınlanmaktadır.
Toronto Üniversitesi – Rotman School – Ders
PwC – Sosyal Girişimcilik
NTV – +1 Sosyal Adım
BM Global Compact Sektörel Yayılım Stratejisi
Herkesin Yapabileceği Bir Gönüllülük Daima Vardır!
Özel Sektör Gönüllüler Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Yılmaz Argüden ile 2002 yılından bu yana özel sektörün, toplumun sorunlarına çözüm ortağı olmasını teşvik etmeye çalışan derneğin tam olarak ne yaptığı, her yıl nasıl projelerle gündeme geldiği, Türkiye’de maddi destekte bulunmak, hayırseverlik gibi algılanan gönüllüğün zamanın doğru kurgulandığı takdirde nasıl doğru bir şekilde yapılabileceği, özel sektörün katkı boyutu ve Özel Sektör Gönüllüler Derneği’nin bir de başarılı kurumların ödüllendirilmesi ve topluma örnek olması için her yıl düzenlediği “Gönülden Ödüller” töreninin neden düzenlendiği gibi konular üzerine yaptığımız söyleşi.
Dr. Argüden’den Genç Liderlere Yönetişim Dersi
Genç Liderler Akademisi ve ORSAM tarafından 8 Kasım 2014 tarihinde düzenlenen “Türk Siyasetinin Dönüşüm Gücü: Gençler” başlıklı programda ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden Liderlik ve İyi Yönetişim başlıklı bir seminer gerçekleştirmiştir.
ARGE’nin 20. yılı
Değerli Dostumuz,
ARGE Danışmanlık 20. yılını kutluyor. Dostlarımızla bu 20 yılda gerçekleştirdiklerimizi paylaşmak istedik.
Türkiye’de yönetim kalitesini ve sivil toplum kuruluşlarını geliştirme konusundaki öncü çalışmalarıyla tanınan ARGE Danışmanlık 20 yılda 250’yi aşkın kurum ile gerçekleştirdiği 700’ün üzerinde projeyle ülkenin önde gelen şirketlerince tercih edilen yönetim danışmanlık şirketi oldu. 1991 yılından bu yana müşterilerine dünya standartlarında performansa ulaşma sistematiğini ve yetkinliğini kazandırmayı hedefleyen ARGE Danışmanlık, artan iş performanslarının artan şirket değerine dönüşeceği inancıyla hizmet vermeye devam ediyor. Bu 20 yıllık dönemde,
- ARGE, farklı sektörlerde önde gelen birçok şirketin yeni stratejik açılımlar yaparak karlılıklarını ve piyasa değerlerini artırmalarına yardımcı oldu.
- ARGE’ nin müşterileri Türkiye’de ve Avrupa’da birçok kalite ödülleri kazandı. Türkiye kalite konusunda Avrupa’da sivrildi.
- Kurumsallaşma çalışmalarıyla oluşturulan organizasyon ve insan kaynakları sistemleriyle binlerce çalışanın performans yönetimi, kariyer planları gerçekleştirildi.
- ARGE ile çalışan şirketler, rekabet hukuku ve AB normlarını stratejik avantaja dönüştürdü.
- ARGE, “balanced scorecard”, “entelektüel sermaye”, “değer yönetimi”, “değişim yönetimi”, “itibar yönetimi” gibi yönetim alanında birçok yeniliğin Türkiye’de uygulanmasına da öncülük yaptı.
- Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarıyla da önderlik yapan ARGE, 1999 yılındaki Dünya Ekonomik Forumu’nda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimiyle başlatılan “Küresel İlkeler Sözleşmesi”ni (Global Compact) Türkiye’de imzalayan ilk şirket oldu.
- Şirket politikası olarak çalışanlarının haftada bir günlerini gönüllü olarak topluma yararlı faaliyetlere ayırmalarını teşvik eden ARGE, 2002 yılında Avrupa Parlamentosu’ndaki Gençlik Zirvesinde kurumsal sosyal sorumluluk konusunda Avrupa’ya örnek en iyi üç şirket arasında değerlendirildi.
- ARGE Danışmanlık, Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan “Sorumlu Girişimcilik” (Responsible Entrepreneurship) kitabında yer alan tek Türk şirketi oldu.
- ARGE’nin, kurumsal sosyal sorumluluk konusundaki çalışmaları birçok üniversitede vaka çalışması olarak işlendi ve işlenmeye devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi tarafından hazırlanan çalışma European Case Clearing House tarafından dünya üniversitelerine sunuldu.
- ARGE’nin “Kurumsal Yönetişim” konusundaki çalışmaları tüm dünyada yakından takip edildi. “Boardroom Secrets” kitabı Palgrave Macmillan tarafından, ARGE Kurumsal Yönetişim Modeli© ise INSEAD tarafından yayınlandı; birçok ülkede önde gelen üniversitelerde ve kurumsal yönetişim konusunda uzman kurumlarda konferans konusu oldu.
- ARGE’nin BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) için geliştirdiği “Sektörel Yayılım Stratejisi” Global Compact’in New York’taki 10. Yıl Liderler Zirvesinde diğer ülkelere örnek gösterildi.
- ARGE, Avrupa Birliği desteği ile Türkiye’de KOBİ’lerin gelişmesine destek olmak amaçlı “İş Merkezleri” oluşumunun gerçekleştirilmesi yönündeki projeyi gerçekleştirdi. Türkiye’de yüksek potansiyelli iller belirlenerek doğru yapılanma altyapısı geliştiridi. İş Merkezleri “ABİGEM”ler halen KOBİ’lerin gelişimi amacıyla eğitim, iş geliştirme ve işbirliklerioluşturma amacıyla destek vermekte ve çeşitli konferans, seminer gibi organizasyonlarla bu yönde gerekli ortamları oluşturmaktadır.
- ARGE, Dünya Bankası Özelleştirme Sosyal Destek Projesi kapsamında tek “Türk Sermayeli Ortak” olarak projenin yönlendirilmesinde görev aldı.
ARGE’nin bu noktaya gelmesinde öncelikle ARGE ile çalışmayı seçen şirket ve kurumlara, önemli konularını bizlerle paylaşarak birlikte çözüm aramak üzere gösterdikleri güven için teşekkür ediyoruz. Elbette ki bu projelerde ulaşılan sonuçlarda ARGE ailesinin değerli üyelerinin bireysel kalitelerini ve uluslararası standartlarda iş yapma deneyimlerini işlerine yansıtmaları da önemli rol oynadı.
Bilginin ve sevginin paylaşılarak artması dileklerimizle….
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dosyası
Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı dünya da gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Türkiye’de bu kavram doğrultusunda güzel örnekler olmasına karşın, konunun sistematik olarak ele alınmadığı gözleniyor. İnsan Kaynakları Yönetimi dergisinde ARGE Danışmanlık’ın katkılarıyla yayınlanmış “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Dosyası”nı aşağıda okuyabilirsiniz.








Türkiye, 2020 ve Hayaller
Dr. Yılmaz Argüden’in Vs. (Vesaire) isimli dergiye verdiği röportaj.


Türkiye Markası
Türkiye markası dünyada nasıl algılanıyor? Dünyadaki algılanışımız, yüzyıllardan gelen tarihi, siyasi, toplumsal ve ekonomik süreçte yaşadıklarımızın sonucu mu?





Yangın Söndürme, Önle!
Geleceği şekillendirme konusunda toplumun her kesimine önemli roller düştüğünü vurgulayan ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’e göre Türkiye’nin yalnızca kendisi için değil, aynı zamanda Avrupa ve dünya için fikir üretmeye ve bu konuda öncü olmaya başlaması gerekiyor.

